29 Eylül 2006 Cuma

Kulaktan klavyeye



Kulağımda bir türkü, hızlıca yazayım dedim. Severim kendisini:

Bırak Döneyim

(Edirne kapısı zordur geçilmez
Uzaktır memleket kolay gidilmez) x 2
Dağda açan çiçek şehirde büyümez
Koyma beni buralarda gözünü seveyim
(Zincir vurma yüreğime bırak döneyim) x 2

(Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe) [Nakarat]

Öyle bir yerdeyim ki
Ne karanfil ne kurbağa
Öyle bir yerdeyim ki, öyle bir yerdeyim ki
(Bir yanım mavi yosun, dalgalanır sularda) x 2

[Nakarat] x 2

Öyle bir yerdeyim ki
Bir yanım çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki, öyle bir yerdeyim ki
Anam gider Allah Allah, kızım düşmüş sokağa
Anam gider Allah Allah, ölüm düşmüş sokağa

[Nakarat] x 2


Sonra da gel ıvır zıvır saçmala. Yunus'tan, Mevlana'dan, Hayyam'dan okuyunca da kilit oluyor insan, şimdi olduğu gibi.


28 Eylül 2006 Perşembe

İletişimde dil - dolaylı yol



Bu yazı dizisinin gideceği yer aslında bilgi ve iletişim teknolojileri dünyasıdır. Fakat bu sefer bir virgül koyarak gündelik hayattan ve bu hayatta kullanılan dilden, bu dilin kullanıldığı aktarım ortamından bahsetmeye çalışacağım.

Yazarken tamamen şahsi değerlendirmelerimi ortaya koyuyorum. Bunların herhangi bir akademik ya da genel kanı tarafından onaylanmışlığı olmayabilir. Hatta bu bireysel değerlendirmeler konunun uzmanına denkgelirse pek de komik olabilir. Örneğin Direkler sınıfında kafamı didikleyen güç paradigmasını sosyolog bir arkadaşım gördüğünde "Sosyolojinin ana konusuna takılmışsın, güç, power işte" deyip bana bakışı ilginçti. Yani "ohoo, kolay gelsin" ya da "sen daha çok ekmek yemelisin" der gibi. --Selin, kızma, takılma.-- Tabi bu benim kişisel kaşıntılarımı yazıya dökmemin önünde engel değil, sadece bireysel değerlendirme yapıyorum, geneli bağlamaz, demek istiyorum.

Anlaşılacağı üzere pek dertlendim gece gece ya da sabah, uzun girizgahın sebebi budur.

En doğal iletişim, karşılıklı konuşmaktır diyorum. Hatta araştırılırsa bu konuşma sırasında söylenenlerin toplam anlamda düşük yüzde tuttuğu, mimiklerin, duyguların ve benzeri birçok şeyin asli anlatıcılar olduğu görülecek. Kaynak gösteremiyorum ama aklımda böyle birşeyler var ve tamamen katılıyorum bu fikre.

Dolayısı ile, dolaylı yollarla iletişim kurdukça bu anlam katıcılardan törpülemeye başlıyoruz. Kullandığımız yol, ortam, malzeme değiştikçe de kaynaktan hedefe giden veri anlam kaybına uğruyor. Yüzyüze iletişimde konuşuruz, konuşurken söylediklerimiz ve o söylediklerimizi nasıl söylediğimizi anlatan ses değişimlerimiz, vurgularımız vardır. Ses ve mimiklerimiz vardır yine başka anlatım kanalları olarak.

Atıyorum skype ile görüntülü iletişim kurarsak, karşıdaki kolumuzun kırık olduğunu görerek sesimizdeki bezgin tınıların sebebinin konuşmak istememekten değil, yaşadığımız acıdan kaynaklandığını bilecek ve herhangi bir yanlış anlama olmayacaktır. Sadece ses iletişimi kursak ya biz böyle bir olasılın mümkün olduğunu yakalayıp ek açıklama yapmalıyız, ya karşı açıkça böyle birşey hissettiğini söyleyip içten bir şekilde sebep sormalıdır. Aksi durumda, insan eksik görüntüyü, eksik sesi çok hızlı ve güçlü bir şekilde tamamlama yetisine sahip olduğu için bulmacanın eksik parçalarını kendi içinde doldurup -belki- tamamen farklı bir iç bağlama ulaşacaktır.


Peki iletişim kurarken sesimizi de görüntümüzü de hedefe taşıyamıyorsak, iletişimi yazılı gerçekleştiriyorsak ne olacak. Yukarıda yazdığımız gibi, amaçtan daha fazla uzaklaşılacak, işin aslına ulaşmak için yan açıklama gereği iyice artacak. Anlam kayıpları artacak.

İşin başka bir tarafı da bağlam konusu. Yüzyüze iletişimde bağlam çoğunlukla bellidir ve iki tarafta(kaynak ve hedef) dengeli olarak oluşur. Şu anda tanımını tam yapamamakla birlikte, karşılıklı bağlam dengesizliği oluşmaz. Bunun sebebi çoğunlukla gerçek zamanlı olarak iletişim kuruluyor olmasındandır. Eğer gerçek zamanlı yüzyüze iletişimi yazılı dünyada modellersek başımıza çok daha fazla sıkıntı açacağımız ortadadır. Altedilmesi gereken birçok sorun ortaya çıkacak, biz de bunlara çözüm bulabilmek için asli amaçtan uzaklaşıp yan açıklamalar yapmak durumunda kalacağız, içeriğe müdahaleler edeceğiz. Bir kere görüntü yok. Duygularımızı ifade biçimi olan jest, mimikleri yazı içinde muhtelif işaretlerle(  :) :( :D ;) vb. ) anlatmaya çalışacağız. Vurgu modellemek için yazının altını, üstünü çizeceğiz, italik yazacağız, koyu yazacağız, büyük yazacağız, küçük yazacağız. Bu kadar uğraşmaya rağmen bu birebir yerine kullanmaların her okuyucuda aynı algıyı üretmesi için elimizden gelen sadece ummak olacak. Zaman farklı / asenkron iletişim için ise pek söylenebilecek birşey yok. İletişimin eş zamanlı olmadığını sadece gösterebiliriz, bunun götürülerini algılamak ve ona göre toplam iletişimi değerlendirmek tarafların insiyatiflerinde olacaktır. zaman bağımsız iletişimin bağlamın dağılmasına sebep olduğu da aşikar.

Kendime sonuç:

Basit anlamda dilin, hangi ortamda kullanıldığına bağlı olarak, etkisi çok değişken olabilir.
Doğal olandan yapay olana doğru ilerledikçe amaçtan da uzaklaşılır.
Yapay iletişimde kullanılan malzemenin mümkün olduğunca gerçeğe benzemesi gerekir.
Yazı gibi dolaylı iletişim yolları bu sorunlara rağmen kullanılmak zorunda, bu nedenle de olası sorunları/kazaları ortadan kaldırabilecek geniş ve anlatıcı içerik erinmeden üretilebilmeli ve iki tarafta da bu yan anlatıcılara sabır gösterilebilmelidir.
İçeriğin önemi arttıkça daha problemsiz iletişim yolları seçilmeli, doğal iletişime(eş zamanlı, sabırlı, yüzyüze vb.) doğru kayılmalıdır.


26 Eylül 2006 Salı

.



Kalemim ol, yaz bana...


23 Eylül 2006 Cumartesi

Bir Deneme: Dem Bu Dem



Şu anda Trt2'de Dem Bu Dem adlı müzik programı var. Bir deneme olarak duyduğum türküyü yazmaya çalışacağım:
Not: Ham haldir.

1. Türkü

Nakarat=(
De gülüm nanay nanay
De kibar nanay nanay)

Atı havada uçarsın
...
...
Budak budak gül dalında
.
Kondurayım gönül seni
.
Yüce dağlar yüce olur
.
Gündüz geçer gece olur
.
Bu ayrılık nece olur
.
Ayırayım gönül seni
* . olan yerlerde nakarat var


2. Türkü

Aşk kalbimde yer açtı
Atma bana bu taşı
(Zülüflerin tel tel olmuş
Dökme rüzgara karşı) x 2

[Di gel ağam
di gel paşam
yeter ağlatma beni

(di gel varım
di gel canım
yaktın yandırdın beni) x 2 ](Nakarat)

bahçada güller açtı
gidek havuz başına
(insaf merhamet eyle
bak gözümün yaşına) x 2

(#Nakarat#)

Bitti program.

Boğazımdan Geçenler'e Dair



12.08'de başlamışım boğaz günlüğü tutmaya, bugün 23.09 . Bu süre içinde bir hafta tatil, bir hafta da şehirdışı görev nedeni ile toplam iki hafta kadar yazamadım yediklerimi. Yazabilirken gördüğüm kadarı ile ilk başlarda herşeyi ayrı ayrı yazarken, sonraları aynı zaman damgasına yediklerimi birleştirerek yazmışım. Ama unutma sorunu dışında bilinçli bir atlama olmadı içerikte.

Kıvırttığım içerik kilo alanı idi tahmin edileceği üzere. Bi kere her satırda yazan kilo değeri o anda tartılmadığım için son tartı değerinin tekrar edilmesinden ibaretti. Tartılma işi sabah ve akşam yapıldı en sık olduğu zamanlarda. Ayrıca tartıda gördüğüm değer değişikliklerine o kadar da duyarlı olmadım. Yani 79,5 çıksam da 81 :) çıksam da genelde 80 yazdım. 80 önemli bir kilo değeri idi galiba. Benzer şekilde son yazıyor olduğum 79 biraz da 78 olarak değerlendirilebilir.

Bu çalışmanın getirisi bilinçlenme oldu tahmin ettiğim üzere. Dişinizi fırçalayın az yersiniz, elinizi yıkayın, kirletmemeye çalışırsınız, gibi önerilere benzer bir çalışma bu. "Ne yediğini yaz ki pisboğazlık yapmamaya çalış" belki.

Web günlüğü bu proje ile benzer vakitli başladı, dolayısı ile boğaz işi günlüğe sıcak kalmamı sağladı, sürekli takip gerekçem oldu. Ama aynı zamanda diğer yazıların altında kaldı, üstüne çıktı derdim oldu.

Sonra kiloma uyuz oldum, 1-2 kilo verdim gibi.

Sonuç olarak bu işe biraz ara vereceğim. Tekrar başlar mıyım, bilmiyorum.


22 Eylül 2006 Cuma

Suna


Eski işyeri arkadaşı, bisiklet binememe arkadaşı, kısır yap yiyelim arkadaşı, dağ çıkan Suna da web günlüğü tutma işine girmiş. Gerçi o günce diyor bu işe de, yormamak lazım 

www.blogcu.com/sunayilmaz




sabah sabah ya da daha gece


Saat an itibariyle 04:12, bu günü erken getirdik. Biraz önce sanki gelmemiş gibi yapma denemem yine başarısız oldu ve sızamadım yatakta, kalktım. Uykunuz gelmiyorsa çıkın yataktan diyorlar ya, sonra ne yapacağımızı buyurmamışlar fakat.

Şu blog memleketinde ucundan kıyısından gezdiğim sayfaları (eryol, zuleyla, butterflyvalley, hicasliyok, kiytirik ... ) bi kolaçan ettim. Çoğunda mesajlaşma kutuları var fakat utandım, bulaşamadım hiçbirine. Ki zaten bu saatte ne arıyorum değil mi.

7. kattaki balkonda da toprak kokar mı insanın burnuna, kokuyormuş. Güzel. ( Çok basit ama bu ilk 7. kattaki balkonda toprak kokusu alma deneyimim, kayıt düşmek lazımdı)

Herkesler ayakta iken doğa yağmuruyla, rüzgarıyla, güneşiyle, yani elinde ne varsa onu kullanarak insancıklarla kavga ediyormuş gibi geldi şimdi bana. Ama geceleri biz dinlenirken o ortalığı topluyor, silip süpürüyor, temizliyor, sabahı bize hazır ediyor.. desek çok mu uçtun oğlum dersiniz.
Pencereden, balkondan tanık oldum gibi geldi şu hazırlanma işine ama neyse.

Ulen kafa arıza yaptı gene, şimdi de "doğanın, dünyanın işini gücünü, davranışını hangi doğal dille nasıl anlatırız, yapabilir miyiz, bak yukarda iki satır denedik, birşeye benzemedi" diye dönmeye başladı. İçmese miydim akşam.


19 Eylül 2006 Salı

ahah



yepyeni bi keşif yaptım.
sarımsak pek sevdiğim bir cihazdır, antibiyotiktir. Ama soyarken elde kokusu kalır, uzun süre geçmez, üzer. Bu akşam bu diş soyma işini musluk altında yaptım. Ellerim ıslaktı, işim bitti, kuruladım. Hiç kokmadı.


18 Eylül 2006 Pazartesi

Boğazımdan Geçenler 18.09 Haftası


80 yazıp yazıp geçiyoruz ama geçen hafta 79, 78.5 gibi yerleri gördük. Tabi dün feyzalarda yaşadığımız yemek koması ile 80'imiz tekrar gerçek oldu. Hayırlısı.


230920062130:79:2 bardak meyve suyu, biraz çerez
230920062000:79:1 yeşil elma
230920061600:79:1 dilim börek, 1 dilim kek, 1 dilim pasta, çok çay
230920061400:79:1 yüsük çorbası, 1 kabak borani, 2 dilim ekmek, 1 lokma yuvalama
230920060850:79:yarım açma, 1 lokma simit, 3 zeytin, 1 parça peynir, 1 çay
220920062000:79:1 porsiyondan biraz fazla makarna bir ton balığı konservesi, biraz peynir, tuz, karabiber ve kekik ile,  3 bardak meyve suyu
220920061235:79:1 porsiyon patates kızartması, 2 biber kızartması, biraz kaşar ve beyaz peynir, domates, salatalık, bir burun?köşe?dirsek ekmek dilimi, 1 çay
220920061025:79:2 bardak su
220920060805:79:yarım porsiyon kahvaltı gevreği süt ile, çeyrek bardak kadar süt
220920060205:79:3 bardak su
210920062250:79:yarım bardak kadar süt
210920061900:79:3 kadeh rakı, yarım porsiyon barbunya pilaki, peynir, 2 sarıkanat irisi, iki taş barbunu, şefin özel salatası, kavun, türk kahvesi, bol su, ekmek
210920061500:79:2 çay, çeyrek şeftali, 1 avuç yer fıstığı
210920061210:79:yarım porsiyon şeklinde taze fasulye, makarna, salata, 1 bardak su
210920061125:79:1 kupa ülker cafe crown karamelli kahvemsi
210920060840:79:2 lokma simit
210920060030:79:2 bardak su
200920062130:79:1 adet yeşil elma
200920061940:79:1 porsiyon makarna biraz peynir ve biraz ton balığı ve sarımsak ve kekik ile, 2 bardak meyve suyu
200920061420:79:1 fincan çay
200920061300:79:yarım porsiyon mercimek çorbası, 1 adet biber dolma, 2 kaşık bulgur pilavı, 1 dilim karpuz(yarma dilim değil, dilimlenmiş karpuzun bir diliminin dilimlenmiş hali :), 1 çay
200920061020:79:1 kupa çay
190920061950:80:sarmısaklı ve baharatlı makarna biraz peynir ile, 3 bardak meyve suyu
190920061230:80:yarımşar porsiyon patates ve pilav, salata, 1 porsiyon çorba, yarım porsiyon taze fasülye, 1 porsiyon muhallebi, yarım domates, 1 çay
190920061150:80:4 adet tarçın aromalı rocco strip(0 kaloriymiş ?)
190920060835:80:çeyrek simit, çeyrek poğaça, 1 kupa çay
190920060735:80:2 bardak su
180920061915:80:yarım porsiyon kahvaltı gevreği süt ile, iki adet kaynamış mısır(ulen ne haşlanmaz şeylermiş), bi damacana şiveps kazoz
180920061715:80:2 bardak su
180920061240:80:yarım porsiyon kaşarlı domates çorbası,  2 adet biber dolması 2 kaşık yoğurt ile, bir lokma ekmek kaşar rendesi ile
180920061150:80:2 bardak su
180920060800:80:yarım porsiyon kahvaltı gevreği süt ve bal ile, ayrıca yarım bardak kadar süt



16 Eylül 2006 Cumartesi

15 Eylül 2006 Cuma

İletişimde dil - 2


Asıl derdimiz bir iletiyi kaynaktan hedefe aktarmak. Kodlarken iyi bir dil kullanırsak verimli hat kullanırız, kötü bir dil kullanırsak verimsiz olur. Başka ne olur, iyi dilde rahat anlaşılırız, kodlama, çözme kolay olur. Kötü dilde zor anlaşırız, yanlış anlaşırız ya da belki anlaşamayız.

Bunları yazdıkça iletişimde dilin önemini ve tanımını ortaya çıkarıyoruz biraz.

Öyle iki dil düşünün ki aynı anlama ulaşmak için birisi 3 saat kodlama/çözme gerektiriyor ve iletinin kodlanmış hali 10 kilo tutuyor. İkincisi 5 saat kodlama/çözme gerektiriyor ve 20 kilo tutuyor aynı iletinin kodlanmış hali.

E aynı anlama ( ne ) ulaştık , peki aynı kalitede yoldan ( nasıl ) mı ulaştık. 10 kiloluk varken 20 kiloluğa bakar mıyız.

İkisi de 3 saat süren ve 10 kiloluk kod çıkaran iki farklı dil olur mu aynı anlam için. Aynı anlamı çıkaracak olsalar aynı dil olmazlar mı.

Buraya kadar iyiydi de, 5 saat süren kodlama anlamı da bozuyorsa ne yaparsınız, alıp yere mi çalarsınız, milyonlarca bilgisayara mı kurarsınız.

Hadi bugün de buraya kadar olsun.


14 Eylül 2006 Perşembe

Genel Sistem Teorisi Nasıl Sündürülür?

Genel Sistem Teorisi(GST) der ki, tüm sistemler kendilerini oluşturan alt sistemlerden oluşurlar. bütünün özellikleri kendisini oluşturan alt sistemlerin bireysel özelliklerinin toplamından farklıdır/fazladır.
Burada bu teorinin-kuramın didiklemesini, irdelemesini yapmayacağım. O 50'lerden beri bolca yapılmış ve hatta sanırım bu paradigma yerini ?durumsallık teorisine?(yoksa da attım) bırakmış bile.

Yine, şahsi derdim bu teoriyi okuduktan sonra aklımda kalan çapakların nemli ortamda formlarının bozulması ve beni zehirlemesi durumu.

Şimdi elimizdeki bir sorunu çözmek ya da durumun ne olduğunu anlamak için bu teoriyi kullanacak olsak ve ne oldu da böyle oldu, kim, hangi büyük fotoğraf buna sebep oldu deyip didiklemeye başlasak nerede duracağımızı bulamıyorum. Yani genel sebep bulma adına tüme varırken nereye kadar gideceğimizi, hangi soyutlama düzeyine kadar çıkacağımızı nasıl bulacağız. Ya da bulduğumuz genel görüntü yeterince genel mi, bulduk mu nasıl farkına varacağız. Hatta aslında yeterince yükselir ve genelleme yapar hale gelirsek aslında görüntü flulaşmış ve zaten biz iyice kaybolmuş olmayacak mıyız.
Yoksa bu dediklerimin GST ile hiç alakası yok, iyice sızdırmaya mı başladım ben.

GST neymiş ki diyenlere:

  • http://www.eylem.com/sibernetik/wsismodel.htm
  • http://www.istanbul.edu.tr/yuksekokullar/teknikbilimler/yed/  personal/programlar/bilgisayar/sistem.htm
  • http://www.ozyazilim.com/ozgur/marmara/orgut/sistem.htm
EK:
"Frequently consider the connection of all things in the universe." -Marcus Aurelius

 

Sobeli-Yorum ' muş, Yaptık bakalım


Züleyla'dan bize pas, ve aşağıda bizim yorumlarımız.

Not: Bu ne ki diyenlere açıklama yine züleyla'dan. linkteki makalenin yorumlarının en altında.


SORU 1 : Düşmanların saldırdığı bir köydesiniz; bütün köy halkı sizin evinizin altındaki sığınağa saklandı. Düşman askerleri evinize girdiler ve sığınağınızın üstünde geziyorlar. Düşmanların çok acımasız olduğunu duydunuz; daha önce bastıkları köylerde herkesi öldürmüşler. Birden altı aylık bebeğiniz ağlamaya başlıyor. Çocuğun ağlamasını kesebilmek için ağzını ve burnunu kapattınız. Ancak bu işe devam edecek olursanız çocuk ölecek. Eğer çocuk ağlayacak olursa sığınağın yeri keşfedilecek siz ve tüm köyün halkı öldürülecek. Bu durumda ne yaparsınız? Çocuğunuzu boğar mısınız, yoksa tüm köy halkının bulunmasına göz yumar mısınız?

 

Aslında meritokrasi ama... bizim çocuğumuz nasıl bir eğitim görecek, tüm köyü ya da belki memleketi güzelleştirebilecek mi, ya da köy halkından mı böyle biri çıkabilir... bilemem. O zaman istatistik bilimine güvenmek lazım.
Çocuğumu öldürürüm. Çoğunluk kurtulsun.
Hem bir memleket kurtulsun diye bebesinin örtüsünü mermiye saranlardanız.

 

SORU 2 : Yolculuk yaptığınız gemi bir başka gemiye çarparak kaza geçirdi. Titanik ile benzer şartlar altındasınız. En önemli fark bir buzul denizinde değil, Marmara Denizi'ndesiniz. Gemide yeterli sayıda filika yok. İnsanlar filikalara haddinden fazla binmiş durumdalar. İçinde bulunduğunuz filika o kadar dolu ki, filikanın suyun üstünde kalan kısmı en fazla dört parmak kadar. Ufak bir dalga tekneyi batırabilir. Geminin çarpışması sırasında yolculardan biri ağır yaralandı ve sizin filikanızda. Kafasından ağır bir yara almış ve kurtulma ümidi az gibi. Filikanızdaki yolculardan biri, yaralı yolcuyu denize atmayı teklif etti. Birkaç kişi hemen kabul etti. Gerçekten filikadan biri inmeyecek olursa filikanın batma ihtimali çok yüksek. Filikadaki herkes yüzme biliyor. Bu durumda ne yaparsınız?

 

Bu basitmiş. Herkes yüzme biliyorsa neden en kötü durumu kendi elimizle hazırlayalım. Bekleyelim kimseyi hiçbiryere atmayalım, batarsa yüzeriz zaten.
Tabi yeterince sinirli isem o adamı suya atalım diyen ve onaylayan beyinsizlerin kafalarına bir balta ekleştirip onları atmayı düşünebilirim.

 

SORU 3 : Yeni aldığınız arabanızla ormanlık bir yolda tek başınıza gidiyorsunuz. Birden yolda yerde yan yatmış bir motosiklet gördünüz. Beş-on metre ötede de yerde yatan kasklı bir sürücüsü var ve kanlar içinde. Arabayı durduruyorsunuz ve adama yaklaşıyorsunuz. Adam �Size beni hastaneye götürür müsünüz?� diye güçlükle soruyor. Adam ağır yaralıya benziyor ve yerleşim bölgesinden uzaktasınız; ıssız bir bölge, yoldan başka araba da geçmiyor. Ne yaparsınız? Yaralı motosiklet sürücüsünü arabanızın kirlenmesi pahasına arabanıza alır mısınız? Yoksa adamı orada yolda terk eder misiniz?


İnşallah kask parçalanmamıştır. Konunun kirle pasla alakası yok doğal olarak. Önemli olan tek başınaysam adamı zedelemeden nasıl arabaya alacağım. Yüksek ihtimalle alamayacağım, sanırım sağlık ekiplerini çağırmak herifin geleceği için en iyisi.

 

SORU 4 : Nehir kenarında bir parktasınız, birden bir çığlık duydunuz. Bir çocuk nehre düşmüş, �boğuluyorum� diye bağırıyor. Çevrenizde birçok insan var; herkes birbirine bakıyor. Profesyonel değilseniz bile, yüzmeyi iyi biliyorsunuz. Ne yaparsınız?

 

Atlarım, kurtabilir miyim bilmiyorum ama atlamadan önce ıslak ağırlık yapacak giysileri azaltmak çok önemli.

 

SORU 5 : Eşiniz çalıştığı işinden ayrılmak istiyor. Yeni bir şirkette iş buldu. Siz o şirketi beğenmiyorsunuz. O şirketin patronunun çalışanlara iyi muamele yapmadığını duymuştunuz. Hatta patronun dengesizliği yüzünden birçok kişi işinden ayrılmış diye biliyorsunuz. Eşinize eski işinden ayrılmamasını ve yeni şirkete girmemesini önerdiniz. Şirket hakkında duyduklarınızı ve endişenizi dile getirdiniz. Üstelik eşinizin gelirine ailenizin ihtiyacı var. O ise iş görüşmesinde yeni kurumu çok beğendiğini söyledi. Patronla yaptığı iş görüşmesinde de patronu son derece vizyoner ve profesyonel bulduğunu da ilave etti. Eşiniz yaptığınız tüm açıklamalara rağmen bu şirkete girmek istiyor. Ne yaparsınız?

 

Gitsin görsün gününü, bana ne. Şaka şaka. Tevatürler yerine eşimin yüzyüze görüşmesindeki intibalarına güvenmek en iyisi.


Bu zincire kimseyi eklemek istemedim ismen. Okuyup da kafasına yatanlar alıp cevaplayabilirler. Eğer alta yorum olarak kendinizin cevaplarının linkini verirseniz, bakar eğleniriz.
Saygılar.

13 Eylül 2006 Çarşamba

.



Hasta olmamak için debeleniyorum. Ama bu zaten oldum demek değil mi.
öf.



12 Eylül 2006 Salı

Boğazımdan Geçenler 11.09 Haftası


Merhaba millet,

gerçekten de geçen hafta şehir dışında idim ve çok yoğundu. Cebit Bilişim'de stand açtık, 6 gün boyunca sürekli görevli idim. Akşamları otelde internet imkanı vardı ama bende mecal yoktu. Biliyorum çok boşladım buraları ve sizi, kusura kalmayın diyip uzatmadan bu hafta:
Not: Gördüğünüz gibi İstanbul kiloda değişime neden olmadı :)

170920062220:80:1 soda
170920061400:80:feyzalardaki yemek komamız=hamsi buğulama, hamsi tava,  barbun tava, kısır, semizotu salatası, ıspanaklı börek, havuç salatası, tatlı ve normal turşu, domates, otlar, peynirler, deniz börülcesi, taze soğan, çok bardak gazoz, su, çay, kek, meyve, meyve suyu... başka bilmiyorum...
170920061048:80:2 avuç kadar karışık çerez
170920060143:80:1 soda
160920062200:80:1 avuç karışık çerez, 1 soda
160920061830:80:1 porsiyon profiterol(böyle mi yazılıyodu bu)
160920061530:80:1 közde mısır(evde ocağın üstünde yalandan yaptı bizim Çağrı), 3 bardak kazoz(Yedigün kanportakalı), bir avuç kadar karışık çerez
160920061330:80:1 porsiyon balık kokoreç(sözde mezgit etinden bol baharatlı küçük parçalanmış, yanında patates ve ot[roka]), 1 kazoz, 1 dilim ekmek
160920060810:80:yarım porsiyon kahvaltı gevreği süt ve bal ile, ayrıca çeyrek bardak kadar süt, çeyrek simit, 3 bardak su
150920061930:80:1 porsiyon makarna sarımsak, kekik, nane, sumak ve ton balığı ile, biraz bal, 1 soda
150920061630:80:1 adet eti negro bisküvi, 1 kupa çay, 1 dilim baklava
150920061220:80:yarımşar porsiyon(yayla çorba, kabak, makarna), biraz kavun, 3 dilim Hacıbaba fıstıklı baklava
150920061130:80:yarım litre kadar su
150920060840:80:iki lokma açma, çeyrek simit, 2 lokma kaşar peyniri, 2 zeytin, 1 çay
150920060740:80:çeyrek porsiyon kahvaltı gevreği süt ile, ayrıca yarım bardak kadar süt, 1 mor erik
140920062220:80:bir-iki kaşık bal(boğazım ağrıyo be öf.), 1 soda
140920062030:80:1 soda
140920061930:80:ekmekarası palamut, 1 bardak sıkma portakal suyu
140920061705:80:1 adet eti negro bisküvi ( ne kadar ırkçı bir bisküvi di mi bu. tadı güzel olmasa... )
140920061245:80:1 sade türk kahvesi, 1 bardak su
140920061215:80:hepsi yarımşar porsiyon olmak üzere şehriye çorbası, et sote, pirinç pilavı. az salata, 1 bardak su
140920061015:80:3 adet elma dolgulu biskrem bisküvi
140920060915:80:yarım litre kadar su
130920062100:80:3 bardak kadar Dimes karışık meyve suyu
130920061945:80:1 porsiyondan biraz fazla makarna haşlama, 70 gram kadar ton balığı, sarımsak ve baharat ile
130920061800:80:1 bardak kadar su
130920061545:80:1 adet kent meybon şeker
130920061100:80:1 bardak kadar su, 4 adet kent meybon şeker(hani şu küçücük olanlardan)
130920060800:80:birkaç lokma kahvaltı gevreği, 2 bardak kadar su, 1 çay
120920062305:80:1 bardak kadar su
120920062210:80:1 bardak kadar su, 1 adet milka beyaz çikolatalı gofret
120920062000:80:1 porsiyon sebzeli fettucini(bildiğin erişte işte), 1 limon sulu sade kazoz, 1 sade türk kahvesi
120920061500:80:1 kupa çay
120920061250:80:hepsi yarımşar porsiyon olmak üzere çorba, taze fasulye, bulgur pilavı. 8 adet yaprak sarma, 2 adet kalburabastı, 2 bardak su
120920060850:80:çeyrek simit
110920062000:80:patlıcan salatası, ezme, peynir, kavun, 1 adana kebap, 1 duble rakı, az ekmek, 1 sade kahve, karpuz, 1 soda, 1 bardak su
110920061800:80:1 nane çayı
110920061600:80:1 çay
110920061430:80:yarım porsiyon mercimek çorbası, 1 porsiyon salma(kuzu etli, nohutlu, erişteli, sulu bir et yemeği -tabii ki güveç lokantasında-), 1 kızılcık hoşafı, 2 çay, 1 sade kahve


4 Eylül 2006 Pazartesi

Boğazımdan Geçenler 04.09 haftası


4 Eylül haftasına başlıyoruz, fakat bu hafta da ciddi boşluklar içerecek. Bu geceden itibaren 6 gün İstanbul'da olacağım ve not tutma imkanım olamayabilir. O nedenle belki haftanın son günü 10 kilo almış ya da vermiş olarak bir-iki satır birşeyler yazarım.



040920061230:80:hepsi yarımşar porsiyon olmak üzere çorba, kabak, makarna. yarım dilim ekmek, 1 bardak su
040920060910:80:2 bardak çay
040920060810:80:yarım porsiyon kahvaltı gevreği süt ile, ayrıca yarım bardak kadar süt


2 Eylül 2006 Cumartesi

güçten tarafa olmak


Güçsüz güçlüden yana olur.  Zayıf güçlüye tabi olarak kendi eksikliğine çözüm bulmuş olur.
Bir özne taraf seçecekken olasılıklar arasında güçlü olanı neden seçer. Başka özellikleri değerlendirmek yerine neden bu nokta ile tatmin olur. Herkesin aynı seçimi yaptığı bu algı dünyasının yazılmamış kuralı mı oluverir bu seçimler.



1 Eylül 2006 Cuma

Tatil - Görsel


Bu resim de Emre'nin tatilde çektiği fotolardan biri, Göcek'ten çıkıp Fethiye açıklarına giderken Çağlar dümende... Biraz da reklamımızı yapalım di mi... Sağdaki adam, ilk kaptandan sonra gelen ve çok sevdiğimiz kaptanımız.