Gel okuyucu gel. Biliyorum çok ihmal ettim seni, özür dilerim. Ama savsaklamadım bak, sadece ihmal ettim, mazur gör. Ne diye geldin dersen, haklısın laf demekte... Ama sanki benim yeni kıymıklarım oluştu, onu paylaşsam okur musun. Gerçi yine olmamışından, yani ham meyve getirdim. Bakma kusuruma. Buyur...
Telkari biliyorsun değil mi, şurada hem bilgi var, hem de orası benim bu yazıma vesile olan yazıdır.
İnsan telkaridir desem delirdin demezsin di mi bana.
Buradan sonra tüm yazının başına kocaman bir "sanırım" koydum say.
İnsan hayatı boyunca ezilir, incelir, bükülür katlanır, şekilden şekile girer. İnsan telkari ise, hayat da zaten sağlam bir haddedir. Herkes sizi bir tarafa çekiştiriyor sanıyorsunuz ya, inceltiyorlar sizi. Bilinçli ya da bilinçsiz, amaçlı ya da plansız da olsa, herşey cebinize koyulan bilyedir gün sonunda. (Ben başaltı bile vuramazdım, kanaatkar olacaksın değil mi, ortalara şavullayacaksın) Yani kızıyoruz ya üstüme üstüme geliyor herşey ve herkes diye ya, tamam kızalım, kızgınlık bir enerji boşalımı düzeyinde ise kızalım ve rahatlayalım. Ama herşeyden üstümüze bulaşan ufak simleri de kendimize katalım yani. İnceldikçe ama gerçekten inceldikçe, ezildikçe kötü mü oluyor yani. Ya birşey soracağım, incelikler yüzünden diye bir şarkı var mıydı. Ya da herhangi bir şarkının sözlerinde geçiyor muydu bu cümle. Hadi, ben bakmayayım, yazının sihri kaçacak, sen bakıversene.
Hayat bizi inceltiyor, keskinleştiriyor, dürüyor, büküyor ve katlıyor olabilir ama kendisine renk katalım diye, diğer inceler ile bir olalım diye. Kaynaşalım da birlikte başka bir bütün oluşturalım, güzel duralım diye öyle yapıyor bizi. Renk oluyoruz.
Hem hiç eline çimento, torbanın içindeki çimento ama, toz halinde, aldın mı. Böyle iki parmağın arasında bir fiskeyi ovaladın mı. Farkettin mi ne kadar ince. Evet inceciktir. Peki ya suya, bildiğin, hani şu günlerde Ankara'da pek aranan suya kaygan değildir, kabadır diyebilir misin. Denmez, nimet hem. He betona kafa atınca ne olduğunu da ben biliyorum. Acıyor ve şişiyor diyebilirim mesela. İki iyi kankadır çimento ile su. Yumurta ile bisküvi ve çikolata felan demeyeceğim, sen zaten yazdın o paragrafı bensiz.
İncecik insanların şekiller, simgeler oluşturup, birbirleri ile bütün olması, hemhal olması, insanlığı oluşturması belki bu yazının konusu, bilmiyorum.
Bu yazıdaki mozayik o gıcık politik söylemdeki mozayik değil, pasta bu. Bir daha eve gidersem annemden isteyeceğim pasta. Hadi lenn diyeceksen bak bi dinle. O incecik şekil insanlarının biraraya gelebilmesi için gereken bir iskelet lazımmış, üstte verdiğim bağda da anlatıyor. O iskelet ne dersen, ipuçları şu eski yazıda, buyur.
Toparlayamadığımı biliyorum, olsa da kodum, olmasa da...