Okumadım külliyatı, ve okumadığım için de üzülüyorum kendim için. Ama hissedebiliyorum, çok büyük. Bugünlerde gibi kelimesinin üzerine çok yüklenen ne oldum delisi yazarcıklara kızıyorum. Sırf onlara uyuzluğumu sümküreceğim bir bütün yazı yazmak da istiyordum fakat o gücü bulamıyorum kendimde. Ama eğer bıkbık gibi, vıkvık gibi bırtbırt gibi diyecekseniz, o kadar sündürecekseniz şu gibi kavramını, yapmadan önce bir düşünün derim.
Lütfen, bakın nasıl yakışıklı kullanılabiliyor bu. Adam yüzyıllar önce "yel esip geçmiş gibi", "göz yumup açmış gibi" diyor, ben bugün ömrümü düşünürken içimin tellerinin zınlamasına hakim olamıyorum. Adam "Gök ekini biçmiş gibi" diyor, ben dört kelimeyi okuduğumda kaç mehmet düşünüyorum biçilip gitmiş. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum ama nasıl ki şu gibi kavramına, sanki elinde başka hiçbir kelime yokmuşcasına, Türkçenin
yeni gelini gibi sarılanları okuduğumda sinirim tepeme çıkıyor, 'van minit' bile demeden alnının çatını gömçürtmek, dillerini kravat niyetine boğazlarından çıkarmak istiyorum. Evet, o kadar sinirleniyorum. Herhangi bir harekette bulunmuyorum tabii ki. Sadece içim kaynıyor, ama tutuyor, yutuyorum.
Sonra seviniyorum, yine de bu saçmalıkların arasından parlayan cümleleri görebiliyorum. Kul Ahmet'e "yalan dünya" dedirtip onu bir ceketle Ahmet Bey yapabilenleri, "Kimi tatlı peşinde, kiminse tuzu yok" deyiverip de gündelik hayatımızda yaptığımız birçok şey için suçluluk duymamızın sebeplerini anlatıvermiş olanları dinleyebilmiş, okuyabilmiş olmaktan mutluluk duyuyorum. Yine ve hala ve her seferinde hep yürek kabartıp ve aynı zamanda huzur vermiş olmalarından dolayı minnet duyuyorum. Sakinleşiyorum.
Sinir boşalımı da sayabilirsiniz, anma da. Ama bunu da yazasım vardı. Rahatladım.
Yazıda geçen anahtar insanlar: Yunus Emre, Barış Manço
Lütfen, bakın nasıl yakışıklı kullanılabiliyor bu. Adam yüzyıllar önce "yel esip geçmiş gibi", "göz yumup açmış gibi" diyor, ben bugün ömrümü düşünürken içimin tellerinin zınlamasına hakim olamıyorum. Adam "Gök ekini biçmiş gibi" diyor, ben dört kelimeyi okuduğumda kaç mehmet düşünüyorum biçilip gitmiş. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum ama nasıl ki şu gibi kavramına, sanki elinde başka hiçbir kelime yokmuşcasına, Türkçenin
yeni gelini gibi sarılanları okuduğumda sinirim tepeme çıkıyor, 'van minit' bile demeden alnının çatını gömçürtmek, dillerini kravat niyetine boğazlarından çıkarmak istiyorum. Evet, o kadar sinirleniyorum. Herhangi bir harekette bulunmuyorum tabii ki. Sadece içim kaynıyor, ama tutuyor, yutuyorum.
Sonra seviniyorum, yine de bu saçmalıkların arasından parlayan cümleleri görebiliyorum. Kul Ahmet'e "yalan dünya" dedirtip onu bir ceketle Ahmet Bey yapabilenleri, "Kimi tatlı peşinde, kiminse tuzu yok" deyiverip de gündelik hayatımızda yaptığımız birçok şey için suçluluk duymamızın sebeplerini anlatıvermiş olanları dinleyebilmiş, okuyabilmiş olmaktan mutluluk duyuyorum. Yine ve hala ve her seferinde hep yürek kabartıp ve aynı zamanda huzur vermiş olmalarından dolayı minnet duyuyorum. Sakinleşiyorum.
Sinir boşalımı da sayabilirsiniz, anma da. Ama bunu da yazasım vardı. Rahatladım.
Yazıda geçen anahtar insanlar: Yunus Emre, Barış Manço