24 Eylül 2010 Cuma

Neler Oluyor Hayatta

Son iki günde üç kere kek yapıp, bunların ilk ikisinin içine giren yoğurdu (ben genelde süt yerine yoğurt kullanırım) da kendi uyutmuş olduğumdan kullanınca bir yazı döşenmenin gerektiğine karar verdim. Bunu modern hayatın kutu içinde teslim ettiği sütü yoğurt yapabilme kaygısı ile, içindeki kuru madde oranını arttırabilmek için birden çok taşım kaynatırken evi kaplayan o süt kokusunu duyumsadığımda yaptım. Neyi yaptığımı takip edemediniz mi. Belirteyim, karar verme işini diyorum canım, başka birşey değil. Yoğurt uyutmak denir bizde, o şekil aradım internette, çok az cevap aldım. Evde yoğurt yapımı diyorlar daha ziyade günümüzde. Iıh, ben yoğurt uyutmak diyeceğim çünkü bana bu daha ilham verici geliyor. Ara not: O kadar kızmama, kırıp dökmeme rağmen şu dil duyarlılığımla, ben hala yazarken bazen bulamıyorum aktarmak istediğim kavramın Türkçesini. İlk ışık yanan bazen İngilizce kavram oluyor. Dönüp o kelimenin Türkçesine bakmak çok komik sözlükten. inspayring.. peh. Ara not bitti. Yoğurt uyutmak diyeceğim çünkü iyice berkitmek var orada. Rahatsız etmemek var, hareket ettirmemek var. Uyuyanın da üzerine kar yağar zaten. Yattığın yerin ısısını iyi ayarla, ışığını gözet eğer uyku sorunun varsa.

Sütü uzun ömürlü pastörize ve dahi yarım yağlı, mayalık yoğurdu da plastik kapta olduktan sonra üzerinde yazan marka en doğalı, en bilineni, en çok satanı olmuş kaç yazar. Elde ettiğim yoğurt şimdilik kaymak kıvamında. Ama hakkını yemeyelim, görünüşü yoğurt. Aradığım o ekşiliği bulana kadar sanırım o yoğurt böcüklerinin birkaç döngü yaşlanmaları gerek. Bakacağız artık.

Bir kakaolu yaptım, bir de üzümlü-yaban mersinli. Ömürleri yarım saatmiş. Bizim işyerinde var birkaç tane kıran ya da çekirge. E tabi o durumda gönül koyan da oluyor hani bana diye. Bu demek oluyor ki çay demlenmeli evde ve o dem alınmalı çaylı kek için üçüncü raundda. O şimdi çıktı ya kalıptan, ondan kaldım ben bu saate. Size sormadan söylemiş olayım. Merakım da birikmiş, uyku yerine bi yerlere yazdım onu. Yetmeyince buraya da yazayım dedim. Biriken meraklı cümleler ne kadar diye.

Berberimi değiştirdiğimi söylemedim size. Sekiz ay falan oldu. Diyemedim. Kendime de kabul ettiremedim ya, ondan. Gidip Muharrem abiye, ben gelmeyeceğim artık sana diyemedim. Halil Hoca'ya da kitabını veremedim hala. Daha yakın bir berbere gidiyorum. Benden küçükler, uymaya çalışıyorum bakalım. Kelle derseniz, bence aynı. Göbekte ise bir ya da iki kiloluk bir artış var, ilgilenmek gereken. Niye artış derseniz, ben size şu hemen alttaki paragrafta başka bir yeni haber vereyim. Bak şu alttaki.

Yogaya başladım. İşyerinden bir grup oluşturduk. Bir hoca bulduk, yeri de sen bul dedik. Haftada bir, iki saat kadar olmak üzere sanıyorum sekiz ya da dokuz ay kadar devam ettik ve son iki aydır da yapmıyoruz yaz münasebeti ile. Bakalım devam edebilecek miyiz, şu andaki merakım da o. Belki anlatırım ayrı bir yazıda. Bu özetlerin nereleri ile ne kadar ilgilenildiğine bakar. Bence anlatmam ya, göreceğiz.

Daha önce bilgisini vermiş olduğum o işyerindeki gündelik egzersizler ise inatla devam etmekte. İki yıla aylar kaldı.

Kardeşim askerden döneli de aylar oldu. Sağlıklı paşa. İş arıyor. Ziyaretime gel diyorum, anlamadı değnek, iş bulursan gelemezsin demeye çalışıyorum, anca anlayacak sanırım.

Yaz tatili yaptım. Dokuz gün. İlk yarısı temalı. Yoga tatili. İkinci yarısı da temassız. Deniz falan. Belki ayrı bir yazı ile anlatırım. Başka tatil yapar mıyım bilmem. Bu günlerde nasıl bir hayat yaşamakta olduğumdan ziyade (ki bugünlerimde keyfim yerinde, acı-tatlı devam ediyorum) bu ülkede nasıl bir hayat yaşayacağımı düşünüyorum ileride. Eskiden genelde düşündüğüm problemleri çözebilirdim, yaşlanıyorum galiba. Son cümleyi algım ve bakış açım genişliyor diye de okuyabilirsiniz.

Arabama dokundular park yerinde. Yok yere iş. Pazartesi tamire götüreceğim. O kesin de nasıl döneceğim sanayiden, ona bakacağız.

Haber veririm.