15 Nisan 2009 Çarşamba

Ellerime Bakıyorum

Sağ elimin orta parmağının avucuma bağlandığı eklem, hani elini yumruk yaptığında en keskinleşen köşe var ya, o. O işte, anadolu lisesinde basket topu ile dönüvermişti. O zaman ameliyat edelim dediler, kapsül yırtılmışmış. Ama zaten ben ameliyata değecek kadar çok basket oynamıyordum. Şimdi sadece diğer elimdeki aynı parmak kadar esnemiyor, o kadar. Eğer sınırlarını aramazsan aklına bile gelmiyor. Ararsan, acıyor.
Sağ el serçe parmağımın ucunda, son boğumdan da sonra iç yanında bir küçük beyaz çizgi. Lise zamanı Duvalya'da çalışmalardan kaldı. O büyük boy, çift kanatlı, kapağı yukarı doğru açılan dolaplar zor temizleniyor. Buz yapıyor onlar. Eğer o kadar da çok devridaim olmuyorsa bira şişelerinde, temizlik daha zor. Bir şişe kırığı bırakmıştı bu izi.
Bu iz aklıma orada birlikte çalıştığımız Romen bir kaçak arkadaşı getirdi. Onun da başparmağı acayip kesikti. Dikişlikti ama o dikiş attırmak yerine çok sıkı bir sargı ile çözmüştü ve parmağında bariz bir içe göçmüşlük vardı.
Yine sağ eldeyiz, işaret parmağı ile başparmağının bir olay kardeşliği var. İkişer dikişli iki parmak bunlar. Yine Antalya semalarından bir zakkum kesimi enstantenesi bu aslında. "Ama zakkum yerine Bursa işini parmaklara şavullarsan eline alırsın o parmakları" diye özetlenebilir sanırım. Tütün basmayı denemiştik, şimdi düşünüyorum da anlamsızmış, doğrudan gitsek iyiymiş hastaneye. Kadına da kızmıştım iyi dikin diye, belki o nedenle inadına başparmaktaki ilk dikişi derin geçti de o tırnak dokusu artık hep kırık çıkıyor. İşaret parmağının parmak izinde de yine bir sakatlık var, hatırlamıyorum ne zaman, nasıl olduğunu.
Baktım da, yüzük parmağımı iyi korumuşum.
Ellerim hala kibar ama artık daha az yumuşak ve daha çok çizgili.

Not: Ele almak lafın gelişi, sadece kemiğe kadar ilerlemek olarak anlaşılsın lütfen.

12 Nisan 2009 Pazar

Bir kuple ev içi cinnet

Yine sapıttım. Nereye saldıracağımı şaşırdım.

Sabahtan beri üç kere çamaşır makinesini doldurdum. İlkinde beyazlar, son ikisinde de renkliler yıkandılar. Özellikle sonuncu sıradışı idi, gömlek doldurdum makineye.
Yıkananları astım, kuruttum. Katladım koydum yerlerine. Şifoniyerim var benim oğlum. Çok komik lan, şifoniyer. Acayip isim. Şu ana kadar altı gömlek ve beş pantol ütüledim. Sekiz gömlek daha ütüleyecem ve bu seans bitecek. Planda en son olarak da kendimi temizlemek var, bakalım o işi sabaha bırakır mıyım.

Uzun süredir ilk kez akşam yemeğini; yememek, dışarıdan söylemek, çikolata, kuru meyve, ıslak meyve çerez gibi şeylerle geçiştirmek dışında birşey yaptım ve makarna kaynatıyorum kendime. Birazdan yoğurt ile onu götüreceğim. İyi olacak.

Bunları niye mi yaptım. Her zamanki gibi, başka şeylerden kaçmak için.

5 Nisan 2009 Pazar

Blogcu'dan Blogspot'a taşınmak

Ya da benim taşınma hikayem

Bloglar arasında taşınma işinde farklı yaklaşımlar var. Bir tanesi, eskide yazmayı bırakıp yeni yerde yeni yazıları yayınlamak. Başka biri, eski ve yeni yerlerde yazıları beraber yayınlamak. Başka biri de tüm yazıları eskiden yeniye taşımak. Bence blog(günce) dediğimiz olgunun içeriğinde yazıların kendileri olduğu kadar o yazılara yapılan yorumlar da var hayati olan. Bu yazı-yorum ikilisinin yanında bir de okuyucular var, düzenli okunma faaliyeti yani. Okuyucuların düzenli olması için böyle taşınmaların olmaması gerekiyor aslında. Kesintiler okuyucuların ayağını kesiyor ortamdan. Bu, benim taşınmamda da istatistik olarak kendini gösterdi. Bu üzüyor beni ama taşınma kararı da zaten kolay olmadı. Bu riski/götürüyü kabullenmemi sağlayacak kadar çok sıkıntı çektim eski yerde.

Taşınma kararı sonrasında bunu nasıl uygulayacağımı düşündüm. Yukarıdaki yaklaşımların ilki benim için kabul edilemezdi. Çünkü yazdığım yazılar benim için hayati. Gündelik şeyler gibi algılamıyorum onları. Ciddi ciddi doğuruyorum yazıları. Dönüp dönüp okuyorum. Ulan... beğeniyorum bile bazılarını. O nedenle artık ilgilenmeyeceğim bir yerde kalmalarını kabul edemezdim. Onlar bana lazım idi ve zaten "no wörd left bihaynd(geride hiç kelime kalmasın)" idi. Dolayısı ile ilk karar; ne kadar eski olurlarsa olsunlar, yazılar gözümün önünde olmalılar. Blog işinde yazıların o kadar önem arzetmediğini, gazetelerdeki köşe yazıları gibi ömürlerinin bir sonraki yazıya kadar olduğunu biliyorum ama ben zaten hep oluşmuş kurallara inat yaşıyorum. Altta kalanlarla birlikteyim hep(Anarşik manarşik miyim, neyim) Eğer tüm yazıları taşıyacaksam da iki tarafta birden yazmanın manası yoktu. Yine yukarıda dediğim gibi, yorumlara da önem veriyorum. Bu önemin sebebi açık, fikirleri seviyorum. Onları da dönüp dönüp okuyorum bağımlı gibi. Hem yorumların varolmaları, o yorumlara cevap verilmesi okuyucuyu da keyiflendiriyor, iletişimi sıkı tutuyor. Kurgulanacak taşınma işinde yorumlar da kesinlikle gelmeliydi benimle. Bu ihtiyaç da belirlenince, artık "nasıl" sorusuna ilerledik.

Yaklaşık ikibuçuk yılın hasadı, 250-300 civarı yazı ve sayısını bilmediğim yorum olunca elle taşımak imkansızlaştı ve o ara yeni işyerimden bir arkadaşım imdadıma yetişti. Kendisi anonim kalmak istediği için teşekkürüm isimsiz gidiyor kendisine. Kod adı Genç olsun, Genç, benim için bir java projesi hazırladı ve yazdığı bu program üzerinde uzun uzun çalıştık. Sürekli denemeler yaptık, hatalar bulup sürekli düzelttik ve -en azından benim blog için- kullanılabilir bir 1.0 sürümü hazır olunca uyguladık. Sonucu, yandaki arşiv kısmında göreceğiniz gibidir efendim.

Blogcu adil bir "yazı dışa aktarma" mekanizması sunmadığı için kendi yazılarımı alenen çalmak zorunda kaldık. Bunun için blogcu'da kullandığım şablonu tertemiz, basit, içinde yazıları ve yorumları göstermek dışında doğru dürüst kod olmayan bir şablonla değiştirdik, farkeden olmuştur. Sonra Genç'in yazdığı program ile caglarbilir.blogcu.com web sayfasını okuyup okuyup ayrıştırarak blogspottaki yere(caglarbilir.blogspot.com) yazı olarak ekledik. Ekleme de bu sefer "google blogspot api" ile yapıldı. Yazılar taşınırken orjinal yazının tarihi ile geldi. Bu benim için önemli. Yazılarımda bir sıradüzen olduğuna, sıraların önemli olduğuna inanıyorum. Yazıların saatlerini ise ayarlayamadık, tüm taşınan eski yazılar sanki o gün 23:59'da eklenmiş gibi görünüyor. Bu noktada bir açık da şu oldu: Aynı gün birden çok yazı eklemiş isem eğer, o gün son eklenen yazı en altta oluyordu(üstte olmalı) Bunun için Genç'i yormak istemedim, elle o tip yazıların saatlerini bir iki dakika geriye çekerek sırayı düzelttim. (Bu, eğer gücümüz olursa yeni sürümde çözülebilir) Yazıların içeriklerinde standart dışı birşeyler varsa, onları halletmeye çalıştık elimizden geldiği kadar. Mesela bir nokta yazılara eklenen fotoğraflar. Blogcu'nun resim ekleme özelliğini kullanmıştım ben hep. Yani fotolar hep blogcuda idi. O görsel malzemeyi alıp blogspot'a taşıyalım dedim Genç'e, "abi o roket mühendisliğine girer" dedi, kaçtı işten. Ben de "iyi bari, yeni sürüme yapılacak işler listesine ekleyelim" dedim. Daha ne diyebilirdim, değil mi. Dolayısı ile yazılarda kullanılan fotoğraflar blogcuda kaldı ve oradan gösteriliyorlar. Sorun yok, görüntü dertsiz ama, o noktada bağlı kaldık blogcu'ya. Nasıl diye merak eden varsa mesela, yeni yerine taşınmış olan Acemi işi Un Helvası yazısının kaynak kodundaki imaj linklerine bakabilir örnek olsun diye.

Yorumları da taşıdık. Orada da eksiksiz olmaya çalıştık. Ama yorumlar sanki Çağlar eklemiş gibi görünüyordu. Başkasıymış gibi yorum eklemek mümkün değil blogspot'ta, kabul edilebilir bir güvenlik kaygısı dedik. Ama yine de orjinal yazar adı ve yorum tarihi ilgili yorumun ilk satırında farklı yazı tipi ile yer almakta. Bu benim için yeterli oldu. Umarım siz, yorumların sahipleri olarak da tatmin olursunuz. Örnek bir yorum görüntüsü şöyle:

Çağlar dedi ki...
atalet 21/7/2008
..
yorumlar belli etmese de..
özledim çağlarım bilirim seni..

...

Yorumu Blogspot'a ekleyen "Çağlar". Orjinal yorum yazarı "Atalet". Orjinal yorum tarihi "21.7.2008". Orjinal yorum başlığı ".." Gerisi de orjinal yorum metni.

Blogcu'da yorum yapma iznini kaldırdım tüm yazılardan. Takip edemem, ayıp olur diye. O şekilde yazıyı bulma ihtimali olanların yorumları varsa yeni yazılara ulaşabilmelerini umuyorum. Bunun için de, blogcu'da son yazıya, ve her yazının başında görünecek şekilde, oradaki şablona ufak bir ekleme yaptım, gugıl vasıtası ile eski yazıları bulacaklar için. Ek şöyle birşey:


EK:
Buradaki(blogcu.com) tüm yazılarımı yoruma kapattım. Okuduğu yazı ile ilgili fikir paylaşmak isteyenler, tüm yazıları paylaştığım yeni yere(blogspot.com) gelebilirler. Biliyorum, biraz meşakkatli ama,
"Acemi işi Un Helvası ve Yokluk " +site:caglarbilir.blogspot.com
şeklinde bir gugıl araması sizi ilgili yere ulaştırabilir sanırım. Umarım bu çözüm yararlı ve başarılı olur.
Not: Yazılar blogcu'daki tarihlerine göre taşındı, arşivden tarihe göre de bulabilirsiniz blogspot'ta.


Neden doğrudan yeni yazının linkini vermedin diyebilirsiniz, ne yazık ki, iki blog sisteminin yazı isimlendirmesi uyumlu değil. Ben bir yol bulamadım. Şimdilik gugıl'ın insafına kaldık. Bu üstteki arama linki bazen doğru sonuç vermiyor, ama ne yapalım artık, elimizden bu kadarı geldi.

Genç'e dedim ki, "bu yazdığımız programı başkaları da kullanmak ister, kullanılabilir hale getirelim". Zira şu anki hali herhangi bir arkadaşın kullanabileceği gibi değil. Çok basit de olsa bir arayüz tasarlanması, eski blog adresi, yeni blog adresi, yeni blog kullanıcı adı, şifresi gibi birkaç girdinin alınması gerekiyor. İşi bu hale sokmak için Genç'i ikna etmeye çalışıyorum, başarılı olursam burada bilgi vereceğim.

Lütfen bu kadar uğraşmaya ne gerek vardı demeyiniz, başka şeyler söyleyiniz.
Ayrıca farkındayım, bu zamanlarda bizim blog mahallesinde, yazılarda ve aslında daha çokça yorumlarda bir sessizlik var, inadına yazanlara selam çakalım pek yorum yazamasak da.