29 Temmuz 2007 Pazar

Koyun mu sandın

bizden geçti sevdalık, al cebimden saçları


20 Temmuz 2007 Cuma

Antalya usulü piyaz nasıl yapılır


Madem seçim yazısına ilgi böyle, ben size bir Boğaz sınıfı yazısı yazayım bari. Hem alper'in yeni yazısı şerefine olsun.


Efendim, başlıkta Antalya usulü piyaz diye andık fakat bu anlatacağımız mahlukat öyle kendine ek sıfatlar bularak açıklama yapılmasına ihtiyaç duyan bir yemek değildir. Bu bariz piyazdır, öbür rol çalanlar kendilerine açıklayıcı sıfat bulsunlar. Mesela ne idüğü belirsiz piyaz müsveddeleri desinler kendilerine.

Malzemelerimiz: Sarımsak, tahin, sirke, limon suyu, tane fasulye, maydonoz, haşlanmış katı yumurta, soğan, domates, baharat

Sarımsak eskimiş olmasın. Bembeyaz olsun. Bolca ayıkla. Soy. Ayh ben soyamamm, ellerim kokuyo dersen; bu susuzluğa inat, şöyle bir çözümümüz vardı zamanında. Ne kadar mı soyacaksın, ne bileyim ben kardeşim. Bol işte. Seksenyedi gram olsun mesela ??? Hey allahım. Yemeği ruhunla yap, ölçüyle değil. Bana bunlarla gelmeyin kardeşim, ayıkla işte. Ez hem. Tuzla ezersen kolay ezilir ama tuz ölçüsünü de ona göre yapacan. Bence tuzla ezme sen. Sade ez.

Ezilmiş sarımsağı orta boy bir kaseye al. Tahin damlatarak/yedirerek sürekli karıştır. Hop, azar azar. İlk seferde bi kaşık falan koy mesela. Anacım hiç mi ev yapımı mayonez bilmezsin, öyle işte. Huzursuzluk yaparsan kesilir ya, öyle. Hep aynı yönde, aynı hızda çırpacan, özleştirecen. Derdimiz ikisini karıştırmak değil. Belli bir ortak yaşama dönüştürmek. Sarımsak ile tahinin aşkına tanık ol kasenin içinde. Tahin olarak da mümkünse esmerinden değil beyazından bul da onu kullan.  Evet, ne var tahinde de ırkçı görünüyorum, tamam mı. Hem aslında o kadar da ırkçılık değil bu. Bizim memlekette hiç arabı ırk belirtmek için kullandığımızı gördün mü. Bak bizim en çok kullandığımız kara cümle: Bu fotonun arabını bul da çoğaltalım. Öyle yani.

Neyse işte tahini azar azar ekleyecen ve özleşecek. Lapa gibi oldu mu. La bırakmaa, karıştırsana. Hey allahım. Öyle damacanayla ekleme tabii ki, ne bileyim sarımsak 1 idiyse tahinle 3 olsun en fazla.

Sonracıımaa, sirke... Evet sirkeyi de azar azar ekleyelim ve sürekli karıştıralım. Derdimiz sosumuzu seyreltmek şimdi. O amaçla ölçü düşün diye söylüyorum çocuum. Eşşek sirkesi döşşek sirkesi olmayacak, üzüm sirkesi olacak ve ayrıca sirkenin litresi 1ytl'ye olmayacak. Git adam gibi kükreyeninden bul sirkenin.

Lapa oldu, özleşti, sarımsağın dokuları da mümkünse iyice azaldı, tamam limon suyu. Evet sirkenin üstüne limon suyu. Damlat, karıştır, bak renge. Ne oldu. Açıldı di mi. Afferim. Limon suyu her zaman beyazlatır. Hayır abicim hayır, böyle dedik diye donuna limon sıkma. Öyle olmuyo. Evet nikol da suratına sürmüyo onu. Yarebbim, kimlerle uğraşıyorum.

Ben olsam sarımsağın tadını ezmeyecek kadar bol, sınırda limon suyu kullanırdım.

Sonuç olarak artık elimizde sosumuz hazır. Adı var mı diye sorarsan var, ama ben söyleyemiyorum. Teltur diye duymuşluğum da var. Sen en iyisi buna piyaz sosu de. Rahat ol.

Mümkünse küçük taneli, haşlanmış, ılık tane fasule dibinde azıcık suyu ile birlikte. Üstüne piyazlık doğranmış domates ve baş soğan. Evet anacım piyazlık doğrama diye birşey var. Bilmiyor musun, peki anlatalım onu da.

Al soğanı, soy. Dan diye ortasından ikiye ayır. Saçmalama, tabii ki sap-kök doğrultusunda dalacaksın. Yarım soğanı tahtaya yatır. Klasik olarak dip kısmından sapına doğru doğrarsın di mi, değil işte. Bıçak saptan dibe doğru olduğunu düşündüğün farazi çizgiye koşut(paralel) olacak. Yani yanaktan alacan. İnce doğrayacan. Önceden dikine kesik falan atma, gebertirim. Halka halka çıkacak, özelliği o. Anlaşamadık di mi. Neyse tamam, yarım halka şeklinde doğra soğanı diyeyim ben sana. Anlaştık di mi şimdi. Güzel, domatı da öyle becer.

Fasule soğan domat karıştır. Üstüne haşlanmış yumurta doğra. Yumurtayı en üste yalapşap söğüş doğrarsan iyi olur. Belli bir rejimde kesim yapma yani yumurtada. Bunların da üstüne maydonoz koy. Sosu, yağı dök. Ye.

Burada önemli bir nokta var yalnız. Piyaz yeneceğinde yapılır. Topluca yapılmaz. Ya da aslında şöyle diyelim, yenecekken karıştırılır. Sos ve malzemeler dururlar kenarda, yiyeceksen üstteki son paragrafı uygular ve sonra yutarsın. Ha sen lokanta değil misin, yap ve dal o zaman. Ama bırakma, yazık. Bitir.

İnceliklerden biri de yağın sonradan üzerine gezdirilecek olmasıdır. Ayrıca servis edilirken yanında takviye maydonoz olması makbuldür.

Ya valla saçmalıyosun. Bırak o çatalı, kaşık anacım kaşık...



Not: Antalya'da bu, köfte-piyaz ikilisi olarak sahnelerde yerini alır. Arayan bulur, yenecek yerler bellidir.




19 Temmuz 2007 Perşembe

Seçimden önce seçim sonu yazısı

Birkaç vakit önce bir iki tane yazı yazdık. Buyrun dedik, söz sizde. Sözünüzü söyleyebilmek şansını kullanın dedik. Bunun için tatili bahane etmeyin, ne olacak ki demeyin, mızırdanmayın, oyunuzu kullanın dedik. Kullanabilmeniz için takip etmeniz gereken basit ayrıntıları hatırlattık. Bunların tamamı "bir oyum var, onu da heba etmemeliyim, şu kadar yılda bir bu hakkım var, kullanmalıyım" psikolojisi ile yapılmıştı.
Bu fikir sabit.
Oy kullanın.
Mantıklı olun.
Ama o psikolojinin içindeki; başka ne yapabilirim ki açmazını farkediyorsunuz değil mi. Dün akşam itibariyle o sıkıntıdan kurtuldum. Adım hıdır elimden gelen budur diye düşünmek ve oyu attıktan sonra elini kolunu bağlayıp kenara çekilmek yerine, inadına, daha da işin içine girmek gerekiyor.
 
Yani oy attın olmadı mı, küsme, madem öyle, git yönetime girme adımlarına başla. Kızdığın şey nasıl yönetiliyoruz değil mi. Evet. O zaman inisiyatif al bu konuda da. Ortaya çık. zor mu diyorsun. Ne kolay ki. Hem zaten o kızdıkların zor diye kenara çekilmeyenler.

Oy verirkenki kaygılarını düşün, oy isteyen posizyonuna geçtiğini düşün, o kaygıları ortadan kaldıracak, aklındakileri yapacak daha fazla erke sahip olmuş olmayacak mısın. E o zaman bunun için neden mücadele edilmesin. Neden planlı programlı bir şekilde ülkenin ilerideki on-onbeş yılında söz sahibi olmak fikri geliştirmeyesin ki.

Yani özetin de özeti; kararıp durma, inadına, yine ve daha fazla sorumluluk al.

Anlaştık değil mi.
Hadi.
 


17 Temmuz 2007 Salı

Çift kişilikli oda


Kelimeler sınıfını açtım ama nasıl birşey olacak bilmiyorum. Plansız, içimden geldiği gibi olacak bu sınıf, nerelere gider bilmem, buyrun...

Çoğunluğunuz klavyelerinizi on parmak kullanıyorsunuzdur sanırım. kişilik yazsanıza bi. Sadece sağ elinizi kullanıyorsunuzdur tahminim. Azıcık hızlı yazın:
kişilk
kişilik
kişilk
kilşişik

Eğer tek harekette hızlıca yazabiliyorsanız, ne kadar hoş bir ahenge sahip bir kelime olduğunu farkedersiniz. Ama yazabiliyor olsanız da, bazen, bazı gerekçelerle, ya da aslında yapabileceğinizden daha hızlı yazmaya çalışırsanız dağılıverdiğini de görürsünüz, kelimenin.
Çok hassas bir kelime bu. Düzgünse çok sağlam ve hoş duruyor, ama öyle kolay da yazılıverebilen birşey de değil.

kişilik -ği
isim

1 .     Bir kimseye özgü belirgin özellik, manevi ve ruhsal niteliklerinin bütünü, şahsiyet:
       "Herkes, kişiliğine bağlı dokunulmaz, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir."- Anayasa.
2 .     İnsanlara yakışacak durum ve davranış.
3 .    toplum bilimi  Bireyin toplumsal hayatı içinde edindiği alışkanlıkların ve davranışların bütünü.
4 .   sıfat  Herhangi bir kişi için, herhangi bir kişiye yetecek miktarda olan:
       "Bir kişilik yemek. İki kişilik yer."- .
5 .   sıfat  Herhangi bir sayıda kişiden oluşan:
       "Biz, kadın, kız ve çocuk, on altı kişilik bir kafile olduk."- A. Gündüz.
6 .   halk ağzında  Yabanlık.


yabanlık -ğı
isim

1 .     Bayram gibi önemli günlerde veya konukların yanına çıkarken giyilen yeni giysi, kişilik, adamlık:
       "Yabanlık lacivert entarisi, baş örtüsü, çökük yanaklarıyla annesi kapıda bekliyordu."- H. E. Adıvar.
2 .     Ekilmemiş, işlenmemiş toprak:
       "Benim çocukluğumda buraları hep yabanlıktı."- Halikarnas Balıkçısı.


adamlık -ğı
isim

1 .     İnsanlık:
       "Sen de biraz adamlığın yolunu tutmalısın."- R. N. Güntekin.
2 .     Yabanlık.



Not1: Yazı başlığını turşusuyu'nun şu anda yayında olmayan bir yazısına yaptığım yorumda kullanmıştım, tekrar oldu. Kusuruma bakılmasın.
Not2: Tanımlar www.tdk.gov.tr'den.



14 Temmuz 2007 Cumartesi

Aralara yorum kıstırılmış türküler

gülay'in program

gülay ve aysun gültekin var

-gülay söylüyo-
yenice yolları bükülür gider
zülüf ak gerdana dökülür gider
yiğidin sevdiği güzel olursa
ömrü ardı sıra(arkasına?) sökülür gider

tomurcuk gül olsa ?nar olamazsın
azrail olsan da can alamazsın
dünyayı kalbura koysan elesen
sen de benim gibi yar bulamazsın

(anında yorum: ulen bu türküyü yakan nasıl da yanmış arkadaş...)

tomurcuk gül olsan elime almam
yüzbin yemin etsen ?billahi ?inanmam
yandım ataşına bir daha yanmam
işin gücün dalga imiş yar senin

(anında kapak: yanmış dedik... gördük, isyan etmiş)


bu noktada Aysun hanım derdim çoktur hangisine yanayım diyor, sadece dinleyeceğim.
(Ara not: Bir ses duyup da, az türkü bilenlerdenseniz, Bu Belkıs Akkale mi acep diyorsanız, ama ya benziyo ama sanki değil de gibi derseniz o bu hanımefendi
dir. Daha dumanlı sesi, Akkale daha çınçın (Ha ben de anlamam sesten, aklıma geldi))
(haddimizi aştık mı acep bu yorumla..)

-gülay-
taşa verdim yanımı
toprak emdi kanımı
oy dağlar oy dağlar
azraile borçlu kaldım
canan aldı canımı
oy dağlar ?sümbül bağlar
(kızın sesi yetmiyor, biliyoruz. ama gönül düşürmüş bir kere türkülere, takdir etmek lazım)
 
dağları duman aldı
bülbülü figan aldı
oy dağlar oy dağlar
azrail boşa geldi
canımı canan aldı
oy dağlar sümbül bağlar
azraile can vermezdim
bir canım var ?yara
oy dağlar sümbül bağlar

-Aysun türküde eski-
kerkük...
kalenin dibinde bir taş olaydım diyecek, ve ben yine yazmayacağım. Ama bakın önemli, neşeli bir Kerkük türküsü bu.

-yine gülay-
atmacayı vurdular bir avuç ?darı için (kanı değil miydi bu  yahu)
gel ey benum sevdalım babanın canı için
kadırga... (kaçırdım)
benim ufak gülümü ellere veriyolar ellere veri

hadi gidelum size sizin yolları çize sizin yolları çize
ne dedum da darıldın neden gelmedin bize
kadırga... (yine)
benim ufak gülümü ellere veriyolar...

bu dere derin orman
görüşmeyelim aman
senin gibi güzelin canım yoluna kurban
kadırga yok diyorlar nereye gidiyorlar ??
benim ufak gülümü ellere veriyolar ellere

 


10 Temmuz 2007 Salı

Antalya işi gül aromalı lokum nasıl yenir


Efendim yine yeni bir nasıl yapılır belgesine hoşgeldiniz. Bu sefer betimleme ile uğraşmayacağım aha barnaklarımı yalana yalana göstereceğim.
Önce biraz turistik tanıtım: Bizim memleketin bir lokumu vardır, kendisi bi ilginçtir. Bi kere lastik gibi değildir, dişe yapışmaz. içi jel gibi, dışı da kabuk gibidir. Bayat, taze farketmez, götürülür. Klasik bir rengi vardır.
Ben unutmuşum bunu biliyo musunuz. Geçen büyükler geldiler ya, onlar getirmiş. Otuzsekiz yıl önce meşum bir kaza ile kaybettiğim ve ölmüş sandığım kardeşimi bulmuş gibi sevindim, öyle böyle değil yani. Efendim kendisini görünce bu alet nasıl yeniyor hemen hatırladım, kaslarıma(kas öğrenmesi), sinirlerime işlenmiş, hemen yuttum.
Aşağıda örnek bir yutma çalışması adımları vardır, buyrun efendim.

Önce malzemelerimiz, lokumun kendisi ve pötibör bisküvi



Gördüğünüz üzre marka verdik, kimse kusura kalmasın. O kadar kayıracaz artık.

Bakın aşağıda lokum nası bişeye benziyor, görünüz.



Evet; kırmızı, üçgen ve üzerinde pudra şekeri.

Uygulama nasıl yapılıyor diyenler için başlıyoruz. Bir adet lokum alınır ve bir numaralı bisküvinin üzerine konur. Fotoda üç adet bisküvi olduğuna bakmayın, biri her ihtimale karşı yedek oyuncu.



İlgili lokum iki adet başbarnak kullanılarak ezilir. Evet ezilir. Nasıl mı, sonuç şöyle olacak(kulak memesi falan değil, aşağıdaki gibi işte)



Yok, korkunç falan görünmüyor, ıyyk falan demeyin, bozarım. Yemeyen kötü konuşmasın.
Sonra ne mi yapıyoruz. Ne olacak, iki numaralı bisküvi, lokumu araya almak için üste kapatılacak.
En son ise vuslat:



Evet efendim sırf sizin için, size görsel olarak sunabilmek için bu kadar kaloriye katlandım, ehe.


9 Temmuz 2007 Pazartesi

insiyatif, inisiyatif; öncelik, evleviyet; sorumluluk; zorunluluk ve zavallı olasılık


inisiyatif
isim Fransızca initiative

1 .     Öncecilik, üstünlük.
2 .     Karar verme yetkisi.
3 .     Gerekli kararları almayı bilen kişinin niteliği.



öncelik -ği
isim

    Bir şeyin öbüründen önce olması durumu, evleviyet, takaddüm.


sorumluluk -ğu
isim

    Kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesuliyet:
       "Babam bütün sorumluluğu üzerine aldı."- M. Yesari.


zorunluluk -ğu
isim

    Olması gerekme, olduğundan başka olmama, zorunlu olma, mecburiyet, zaruret, ıstırar, zorunluk, olumsallık karşıtı:
       "Bu zorunluluk, başkalarınca savsaklanmış görevi yerine getirmekten doğuyor."- S. Birsel.




ve hepsinin arasında yanlış kararlar...
sonuçları...
ne olacak, hedefini bulan şemsiyenin açılmayacak olması gerçeği.

peki ya:

olabilirlik -ği
isim

    Olasılık, ihtimal:
       "Ölüm, olabilirliklere çekilen kesin bir çizgidir."- T. Uyar.



Not: tüm kelimeler ve tanımlar Türk Dil Kurumu Sitesinden(www.tdk.gov.tr) alınmıştır.


2 Temmuz 2007 Pazartesi

Kutlu Temmuz Ayı


Efendim, malumunuz olduğu üzere epey hararetli ve hareketli bir Haziran ayını geride bıraktıktan sonra bizce çok önem arzeden Temmuz ayına vardık evelallah.
Şimdi mirim, asıl konuya geçmeden önce belirtelim ki bu haziran ayı bizi pek bir salladı. Patır patır doğanlar mı dersiniz, kafamızı kaynatan sıcaklar mı dersiniz bilmem ama ilgili ayımızın gündemi herbirimizde ayrı ayrı yer etti. Yani arayan bulur, kendi doğum vaktini bu kalabalığın içine taşıyarak ayın kutlama değerlerinde re-valüasyon yaratanlarımız bile vardı. Biz de kendi çapımızda -ki çevremiz ile çapımızın oranı bu ay itibariyle hayli değişti, onu da ayrıca anlatacağız- bu eğlencelere iştirak etmeye gayret ettik. Buna rağmen tenkit edildiğimiz de oldu hani ya, ne yapalım, mukadderat.
Taşınanlar vardı.
Gidenler vardı yine.
Gidecem diyenler.
Biz bu hengamede ortam ile çok ilgilenemedik gördüğünüz üzre. Gerekçemiz ise sağlam. Ailemiz memleketten ziyaretimize geldiler efendim. Ailemiz dediysek anne ile baba. Küçük bey teşrif etmediler.
Onbeş günlük bir aile saadetinden sonra dün itibariyle yolcu ettik kendilerini, vardıklarını öğrendik, biz de dönüp anne ile babanın elzağızlarıyla temizlediği evi kürkçü dükkanına çevirmek için gerekli çalışmalara başladık.

Bu saadet döneminde kısaca şunlar oldu:
Eymir'e gidildi, Emre'ler sağolsunlar.
Anıtkabir'e gidildi.
Misafir ağırlandı.
Güvec'e gidildi.
Özel başlık açarsak, şunlar yendi(yanlış anlaşılmasın, evde yenenler bunlar...);
Bulgurlu semizotu, kuzu kapama(ki bekar evi koşulları ile bu bir rekordur şahsımca), muhtelif pilavlar, mantar sote, kısır, antalya usulü piyaz, sürüyle meyve, damacanayla çay, vs.vs.vs.vs.

Ayrıca alşveriş çılgınlığı yaşandı bence.  Bir evin dönmesi için ne kadar çok alışveriş yapılırmış, unutmuşum. Biz tabi tek tabanca, basit yaşıyormuşuz.
Bolca yeme ile ilgisi olmayan, eskiden de aslında sorunum olan "gardrobumun beni terketmesi" derdine el attık topluca. Aslında yanlış tabir kullanmamak lazım. Pantolonlar tüm sadakatleri ile duruyorlardı orada, benim belim onları terketti aslında. Bel dediysem, köt köbek hepsi birden.. Yani sözün kısası, gittik pantol aldık ve yeni beden numaramıza alışma sürecine girdik.

Paşam, sen Temmuz dedin Haziranı sakız ettin, ne iş.

Tamam, bu kallavi girizgahtan sonra Temmuzu cart diye getirelim o zaman. Efendim bu Temmuz pek hareketli biliyorsunuz ama hepimizin doğal gündemi olan seçimden, sıcaktan falan bahsetmiyorum. Bunlar zaten üstümüze üstümüze geliyorlar, geçelim. Benim için biraz özel kaçacak bir önemi oluyor bu ayın. Şöyle ki:

Bu temmuz itibariyle (aslında temmuz sonu da, kutlu temmuz ayı şenlikleri şimdiden başlasın diye erken yazdım) şu gördüğünüz blog(internet günlüğü) bir yılını dolduracak. Bu bloo açmamıza vesile olan arkadaşım Gökhan'ın bloo da aynı şekilde, bir yaşını kutlayacak sessizce tahminen.
Ama asıl önemlisi, ve hatta en önemlisi, bu blogculuk işinde tutunmamızı sağlayan, elimizden tutan, farklı okuyuculara açılım yapmamız için kapı olan, farklı arkadaşlar edinmemizin de sebebi olan, kendisi de pek sevimli, kibar, naif, ince halleri ile vazgeçilmez bir arkadaşımız haline gelen, görüşemez ya da haberini alamazsak meraktan öldüğümüz, bu sene içinde çok şey paylaştığımız zuleyla'nın da şu an itibariyle arşivinin tarihine göre blogunun doğumgünü bu ay kutlanacak, ve dahi kutlanmaya başlamalı aslında. Kimse alınmasın lütfen ama zülün bende yeri farklıdır, kendisine atfen şöyle bir yazı parçası yazmak için bu kadar beklemiş olmama ben bile inanamıyorum ama bu da benim vefasızlığımın bir örneği olsun, diyerek bu yazıyı tamamlayayım.

Kutlu olsun.




Sorular

Yaşama sevinci nasıl birşeydir, nereden bulunur
İnsan neden gidip gelir, ne vakit durulur