21 Mart 2010 Pazar

Bir şehir, iki gün, yetmiş kilometre

Sanırım biraz yazsam iyi olacak.

Geçen haftasonunu birkaç saat erken başlatarak memleketin en turistik şehri İstanbul'a tekrar bir yerli turist edası ile gittim. Amacım değişiklik ve arkadaşları görmek idi. Sonucum da değişiklik ve arkadaşları görmek şeklinde oluştu.

Cuma akşamı otobüs marifeti ile gittim, pazar gecesi de tren marifeti ile döndüm. Şehir içinde 72 kilometre mesafe katettim. Bunun 32 kilometresini yürüyerek becermişim. Gerisi otobüs, taksi, tramvay, vapur. Eski bir arkadaşımda kaldım. Eski kavramına şaşırdım yine. Uzun uzun notlar tuttum, hatta not tutmak için gereken kalemi almak için karşıya, Kadıköy'e geçtim. Zaten Birinci Dünya Savaşını da o balkan arkadaş çıkarmıştı. Notları buraya aktaracak olsam, çok. Sayfalarca. Doğrudan onları aktarmak istemiyor canım, tadı ve canı olmuyor öyle. O notlar başka, bu notlar başka. Bunlar onlardan esinleniyor falan. Aslında şimdi bunun da neden olduğunu düşündüm, ben üzerinden geçmeyi, yeniden düzenlemeyi, tekrar tekrar tüketmeyi sevmiyorum. Zaten(2) Esaretin Bedeli'ni de kaç kere izledim ki. Aslında başka neyi farkettim şu anda biliyor musunuz, bölünmeyi de sevmiyorum ben. Kafamdakiler dağılıyor. Ufak ipuçları, notlar alarak da yazamıyorum, o bile konuyu birden çok kez ziyaret demek oluyor benim için. Ama aynı zamanda "lütfen izin ver de yapacağım işi yapayım" diye izin isteyemiyorum da. Dur bakalım nasıl olacak.

Önemli noktalarını saymak gerek ama bu haftasonu çalışmasının. Bebek sahildeki kahvaltıcılardan Beşiktaş'a kadar yürüdük mesela. Normal havada ve normal zamanında (sıcakken) yapılası ve yapılan birşey olsa da çok erken yapınca üşünüyor. Bir de benim pratiğimde olmadığı için sevdim. Hangi şekilde seyahat edersem edeyim Opet şartlanmasının da işlediğini tecrübe ettim bu yürüyüş ile. Opet şartlanması nedir diyenler için, Opet gördüğün yerde girip işemek diye açıklayalım.

Dolmabahçe sarayını bir de rehberli gezdim, uzun sürüyormuş ama değermiş. Aklında ne kaldı, ne düşündün derseniz, yataklar küçükmüş, bana öyle geldi. Bir de Harem, ama kadın nüfusun gündelik hayatını yaşadığı Harem-i Hümayun tarafı, çok tekdüze idi. Hayatını geçirmek için çok kapalı, kendini tekrar eder, boğucu olduğunu duyumsadım. Hacimden bahsetmiyorum aslında, zira hacim var. Ama değişim yok, hareket yok. Haremden de bahsetmeyi bıraktım, farketmişsinizdir. Hayattan bahsediyorum. Hem de tüm haftasonunu evden çıkmadan geçirebilen ve bundan keyif alan biri söylüyor bunu, görün işte ne kadar bunaldığımı oradan.

Saray'dan çıkışta bir de Beşiktaş'ın ortasına işedim. Üstüne -sanırım- bir İstanbul klasiği olan vapura koşma ritüeli yaşadım. Neden derseniz, işemek için umumi tuvalete girerken saat 17:13 idi. 17:15 Kadıköy vapuruna bindim, hem de jeton satın ama da var arada. Kendimce komik idi yaptığım.

Aslında Eminönü tarafına da uzandık yürüyerek, dönüşte Köprü üzerinde muhabbet Karaköy'deki, Türkiye'de başka şubesi bulunmayan Nadir Güllü'nün Güllüoğlu'suydu. Komik olan şu ki biz bunu konuşurken telefonum çaldı, arayan Ankara'dan bir büyüğümdü, nerede olduğumu öğrenince bana o anda konuşuyor olduğumuz Güllüoğlu'nu söyledi. Dedim, "şimdi konu konuşuyoruz, tamam" Ama hayat güzel biliyor musunuz, farketmek lazım. Şimdi bu aktardığım Güllüoğlu'nu okuyorum oradan buradan, yorumlayanlar, "el elden üstündür, Gaziantep İmam Çağdaş'da da yemek lazım" diyorlar. Şimdi oturup bunu konuşacak olsak bi milyon baklavacı yorumu gelir, demek istediğim o değil. Demek istediğim şu ki ben bu şubesiz baklavacıyı bilmiyorken, seneler önce, hatta ne yaptığımın farkında olmadan yemişim baklavayı Gaziantep'teki İmam Çağdaş'ta, hayat işte bu yüzden şaşırtıcı ve güzel.

Ha notlarıma bakıyorum, bir de şu var. İkiyüz küsur yaşındaki tünel'e finiküler dedim hem de bunu İstanbul'dan güzel bir İstanbulluya dedim ki, anında aldım ağzımın payını. Yerlisi, Kabataş'tan Taksim'e çıkanına diyormuş onu. Tekniğin adıdır, teknolojinin ismidir falan diye çevirmeye çalıştım ama ne mümkün, oturdum, yutkundum şarabımı.

Özetin özeti; yedim, içtim, dinledim, konuştum.

Döndüğümde ayak tabanlarım üç gün acıdı. Başka acıyan yerlerimin acısı ise hafiflemişti.

4 yorum:

Chilek dedi ki...

İstanbul dedin orada yaşadığım hayatımın en güzel dönemine götürdün:)Ellerine sağlık

Eğer denemediysen bir kaç öneri;

Rumeli de isen, Yeniköy Takanik yada Arnavutköy Adem Baba da balık
Nişantaşı Casita da Feraye yemek
Galata Asmalımecit çıkışında Camekan Sokak ta gezmek...

Anadolu da isen, Tarihi Beylerbeyi Balıkçısı nda balık kalamar yemek
Çengelköy Çınarltı na kahvaltıya gitmek

Daha çok var kolum ağrıdı yazamayacağım. Sevgiler:))

Adsız dedi ki...

1- bu blogda sansür var mı?
2- istanbul yaşananlarla güzeldir..
3-çağlar sanıriım 2 yaş obsesyonu başlamış sende .. ne bu işedim işedim ler..
4- başka acıyan yerin daha az acıması sevindici.. umarım kalıcı da olsun..
5-aslında istanbulda en güzel yemek bir zamanlar ataletin mutfağında idi ama o geçici olarak servis dışı.. gelecek baharda belki..
6-eski kavramı.. yaşamın tekdüzeliği.. ve bıraksalarda işimize baksak yapacağımızı yapsak bölümlerine aynen katılırım..

ha bi de öperim..
atalet..

.. dedi ki...

atatürk'ün yatağının özellikle, küçüklüğü bi şaşırtmıştı beni. adamlar 5 kilometrekare halı, 10 ton avize yapmış, yataklar kibritkutusu gibi.
o değil de,
ben trenle son dönüşümde trenden illallah demiştim, sen kaç saatte döndün ki? hep bana mı denk geliyor trenterörü?

Çağlar dedi ki...

* Çilek:
Herkesin İstanbul'u kendine :)

* Atalet:
1) Sansür yok, herkes okuyor efendim burayı. Hani bundan rahatsız olmuyor da değilim ya, bakalım ne olacak.
3) İşeme bende obsesyon değil yahu, espiri kaynağı. Hem de nasıl kaynak, şarıl şarıl :D
5) E biz daha o mutfaktan reçel yiyecektik hani. Kaç bahar oldu, beklemedeyiz.

* Bacım:
Vallahi evet, benim yatak takılmam da aynı yatak nedeni ile oldu.
Akşam 2330 Fatih ekspresine bindim. Anons edilen varış 0730 idi fakat daha baştan söylediler yarım saat rötar yapar diye, öyle de oldu. 0800'de Ankara Gar'da idik. Ama gecikme de zaten şu süper hiper sevindirik yüksek hızlı tren çalışmaları nedeni ile imiş. Diyelerin yalancısıyım :)