5 Haziran 2009 Cuma

Ölümü izlemek

Günümüzde insanlar nasıl ölüyorlar. Hala aynı çeşitlilikte mi çok eski zamanlara göre.

Ben hani teknoloji, tıp, bilim vb. geliştiği için daha huzurlu ölüyoruz diye basit bir yargı sahibi idim. Acaba bu ne kadar doğru. Hala aynı çeşitlilikte mi ölüyoruz, yoksa aslında kurduğumuz, kurmaca dünyamız sandığımızın aksine terkimizi zorlaştırıyor mu. Biz rahat ve izole dünyalarımızda sakin yaşarken -belki de bunun bir bedeli olarak- başka insanlar normalde olacağından çok daha vahşice mi ölüyorlar. Dahası, biz bunu kanıksıyor muyuz.
O ilacı al, bu ilacı vurun, şu ameliyatı ol, yat hastanede baksınlar sana. Bunlara yanlış diyemiyorum, o kadar cani olamadım daha. Hatta kendime lazım olduğunda nasıl tepki veririm bilmiyorum ama çok mu zorluyoruz acaba.
Bi bu yaşatma işi var, bi de işte sınırsız konfor talebimizin aslında hiç görmediğimiz yan etkileri var. Ne desem bilmiyorum ki.
Yani bırak kazayı, koşarak, hatta kovalayarak (yani amaç dahilinde) bir kediyi ayağınla nasıl ezebilirsin ki, yapamazsın. Ama işte öyle sabah evden işine tın tın arabanla giderken cart diye yapabiliyorsun bunu ve belki dikiz aynasından bakıp görmeyebiliyorsun bile o canın bedenden kopuş çabasının yerden yarım metre zıplayarak -hem de kerelerce- ortaya çıkmasını.

Tamam, şahit olduğum olaydan çıkıp konuyu insanlığın tamamına genellemek belki hatalı olur ama, ya hatalı değilse. Failin dümdüz devam etmesi, benim paralize olmuş bir şekilde geçmem, arkamdaki trafiğin de tahminen aynı şok ile kalakalması, bunun şokunun tahminen sadece 2 dakika sürmesi belki başka insanların bu sefer hayvanlar için değil insanlar için de böyle davranabileceğine gitmesi aklın.

Ölüm de hayatın parçası galiba, ama sanki biraz daha duyarlılık lazım gibi.

10 yorum:

Adsız dedi ki...

köprüdeydik.. trafik tıkalı adım adım..
karşıdan gelenler vızvız geçiyordu..
birisi bi kediye vuruverdi..
ne işi var kedinin de orda..
tam deniz üzeri değildi gerçi daha boğaz kıyılarının üzseri idi..
şehirdeyim sandı hayvancağız belki..
neyse..
baktım kedi kıpırdıyor..
ne inmeye ne yardıma imkan var..
araba vurunca ayy dedim sadece..
seninki gibi durmadı durmaya kalksa.. insan canlar da kaybedilirdi zaten..
neyse.. kedinin belden aşağısı felç sanırım.. sürünerek ilerlemeye çalışıyordu.. başarıyordu da..
ama birden iki üç karga belirdi..
her biri de kedi kadar..
onunla beraber yürümeye başladılar..
sanırım yardım için değildir..

ölüm bugün de zordur çağlar..
bi yoğun bakımcı arkadaşım derdi..
ölmek zor zenaattir diye..

ve bugün daha da zor sanırım..
eskiden bari kavil vardı.. gidende de .. kalanda da..
bir kabullenme ve vaktim doldu duygusu..
oysa şimdi herşeyimiz var.. hızlıyız.. ve vakit kavramımız hiç yok..
ömrü pet şişede içecek gibi tüketiyoruz..
sonsuz zamanlar var sanıyoruz..
oysa yok..
bir anda.. mum da söner.. can da gider..

atalet

imbir dedi ki...

ve de hiç bi zaman bırakmaya hazır hissetmiyoruz dünyayı.ölümü düşününce yok yaa şimdi ölmek istemiyorum gencim işim gücüm var yapmak istediklerim var diyoruz.ölümü kendimize konduramıyoruz ya daha ölmem herhalde diye.ama bir ipin ucunda hayatımız her an olabilir.bunu düşünmek çıldırtır sürekli olursa.neden çıldırtır dünyaya sımsıkı bağlanmışız ondan herhalde.
ölüme ne kadar duyarlı olmaya çalışsak da olcağı oluyor işte.bazen pisi pisine ölüyor insanlar hayvanlar,bazen anlıyoruz hastaydı zaten diyoruz.ama nihayetinde sonuç değişmiyor.öleceği olan ölüyor.
bi tane veli hep şu şekilde dua edermiş"allah'ım kimsenin ölümüne beni vesile kılma." çünkü olcağı varsa kazara bile olabilir birinin ölümüne sebep olabiliriz allah korusun.

Hera dedi ki...

daha dün akşam konuştuk evde
kendimi bildim bileli kanser denen meret var ve kendimi bildim bileli kol geziyor can yakıyor can alıyor dedim...en kötü çeşidi üzerine konuştuk en tedavi edilebilir olanını bulmaya çalıştık, aileden yaşananları hatırladık vs vs
sonuçta
ölümün türlü halleri var
çağın ilerlemesi bu halleri azaltmıyor
bilakis
daha çok şşey biliyoruz ve daha çok şeye karşı çaresiziz
bana göre...

kedi meselesine gelince
durmanın imkansız olduğu haliç köprüsünde 3 sn içinde yaşandı ve bitti, etkisi kısa sürmedi bende...
orada ne işi vardı? frene asılmam salaklıktı ama refleksti ve 80-90 km ile zaten işe yaramadı.. çok uykum kaçtı sorguladım niye orası niye orada niye ben dedim durdum...

insanlık nasıl bir şey çok tanımlayamıyorum çağlar, genellemen yanlış olmayabilir
çünkü 7 sene önce aynı köprü üzerinde kaza yapmamıza ve aracı kullanan arkadaşımın ölümüne neden olan kişi dikiz aynasına baktı tozun dumana karıştığını gördü ve gazladı... o kişi hala bulunamadı da...

konu yakalayınca çözüldüm böyle
bu saatte bu kafayla keskin gelebilir
kusura bakma...

hbasak dedi ki...

Teknoloji çağında daha huzurlu ölmek mi, yok canım. Kimi huzurlu, kimi can çekişe çekişe ölüyor işte. Hayatta kalanlar için var bir değişiklik. Farkında bile olmadan daha çok tanıklık ediyoruz ölüme; ölümü izleyip izleyip dümdüz devam ediyoruz hayata... Birinin anılarında okumuştum; büyük bir trafik kazası mı ne olmuş Ankara'da 1940'larda sanırım. Kardeşinin nişan törenini iptal etmişler, evde müziksiz bir törenle yüzük takmışlar. Radyodan ölen insanların haberi okunurken çalıp söyleyip eğlenmek uygun görülmediğinden. "O zaman öyleydi" diyor yazar. Şaşırmıştım. Şimdi öyle değil çünkü. Dünyanın dört bir yanındaki nice felaketi izleyip öğreniyoruz, çalıp söylemeye devam ediyoruz. Kimsenin kendi ölümünden başkasıyla hiç ilgisi kalmayacak gelecekte, öyle sanıyorum. Sen hala kediye üzülüyorsun Çağlar?

Portia dedi ki...

Bu yazıyı okuyunca aklıma ölümle ilgili farklı farklı bir sürü düşünce üşüştü. Öncelikle başlıktan başlayayım, ölümü izlemek... Ölüm nasıl izlenir, ne kadar sürer bu. Ani ve o can için ölüm anının yaklaştığı fikrinin akla düşmesi ile ölümün gerçekleşmesi arasındaki sürenin kısa olduğu durumlarda, genelde izlemek durumunda kalanı şok haline sokar, ne yapacağını bilmez bir halde bırakır.

Asıl akla düşme anı ile gerçekleşme anının arasındaki süre uzayınca yaşananlar, hissedilenler, istenenler benim çözemediklerim. Burada ölümü istemek kavramı geliyor aklıma. Ya kendin için, ya da sevdiğin biri için. Kötülükten değil, çaresizlikten ve sevgiden gelen bir isteme. İstemekten utanma, hatta bunun için kendinden nefret etme. Bizim ailenin ölümleri vakitsiz (vakitli ölüm ya da ölümün vakti neyse, o da ayrı) ve ani oldu ama birçok insanı sevdiklerinin ölümlerini beklerken gördüm, o dönemlerde yanlarında olmaya çalıştım. Bu durumlarda yaşatmaya çalışmakla rahatlatma ya da dindirme arzusu arasında nasıl seçim yapılabilir, bilemedim.

Adsız dedi ki...

yeni sayfamı haber vermeye geldim..

hayatgibi.blogspot.com..
beklerim..

yeni yazı da eklenmiştir efennim..
eskiler kapıda, yavaşça süzülüyorlar içeri..

o da olacak zamanla..

likelife..

Şarküteri dedi ki...

Teknolojiyi bilmem ama tekerleğin icadı kedi ve köpeğe hiç yaramadı. Sonra sapan kuşlara, olta balıklara, kapan da farelere iyi gelmedi... Herbisitler otlara, insektisitler böceklere, fungusitler mantarlara yaramadı. Tabanca da insana! Toplam öldürme azmi değil, birim zamanda öldürülebilecek canlı sayısı değişti. Arttı bayağı.

sedencik dedi ki...

ölüm incitmiyor beni...
inciten ...
ölüm nedeni ve hoyratlık oluyor ...
yine kırıldı içimde birşey...
ve sanırım bu duyarsızlığın temelinde kişinin kendisine olan davranış biçiminin ve nasıl davranılmasına ilişkin talebinin etkisi büyüktür...
sağlıcakla...

Çağlar dedi ki...

* Atalet:
Anlatmıştın o kediyi sen bana daha önce.
Evet, yoğun bakım. Bu yoğun bakım işi bana kötü şeyler hatırlatıyor, hatırlamak istemiyorum.

* İmbir:
Evet bu hayatı çok seviyoruz.

* Hera:
Hayatın rastlantısallığı, olasılık tanrıları, köprüyü sende çok bağlantılı bir yere koymuş. Bana keskin değil, sana olduğu kadar. Üzüldüm.

* Başak:
Trafik acayip birşey. Aslında insanın etrafına kurduğu o kadar acayip ve o kadar hep varmış gibi olan ve kocaman olan mekanizmalar var ki, inanılmaz.

* Portia:
Bilen de yok ki zaten. Düşünüp duruyoruz sadece işte.

* Hayatgibi:
Anlaştık.

* Yec:
Öl öl bitmiyor.

* Seden:
Taleplerimizi davranışlarımızı etkilemiyor bence. benciliz.

.. dedi ki...

ben bu yazıyı yeni okudum.
evelden kaçırmış olmamın bir anlamı varmış demek, okumamalıymışım.
duygusal zayıflığıma karşı bünyem çok güçlü fiziki tepkiler veriyor. ataletimin yorumunu okudum, şimdi aşırı bir mide bulantısı ve titremesine engel olamadığım eller ile yazıyorum.
ben bu konuda çok güçsüzüm, çok zayıfım çağlar. yaşamayı bırak, bilmeye gücüm yok.