8 Şubat 2009 Pazar

Bir Adım

Genelde sıradışı olanı yadsırız. İstemeyiz yakınlarımızda. Aykırı olanı dışlayıp kendimiz gibi olanı yakın tutmaya çalışırız.
Biz diyorum, çünkü tehlikeli olan genelleme işine daldım. Kendimi de sokayım ki dışlamayın.
İşteş fiilleri paylaşırız. Hiç anarşist fiilimiz yoktur. Varsa bile kesinlikle salona girmez. Arka odada kendi başına bırakırız. Üstüne de örtü örteriz belki misafirler gidene kadar saklı dursun da istersek açalım diye. Toplum bu aynılaştırma süreci ile kendini besler. Sadece topluma saldırmıyorum. Zaten saldırmıyor, tespit yapmaya çalışıyorum gecenin bu saatinde dumanlı kafayla. Her türlü örgütlenmenin gereği budur. Birçok şeyin ortak olması gerekir, emeller gibi. Çıkıntılar törpülenir(Simler dökülür demiştik bu törpü işinden bahsederken bir ara) ve şablona uydurulur herşey.
Bu kötüdür diyemem. Aksine iyi çalıştığı çok zamanı gördüm. Görmeyip de okuduğum ve takdir ettiğim örnekler de var. Hatta bir ara bir adam, ikinci adama birşey göstermek için laleler dışındaki tüm çiçekleri söktürmüş güzelim bahçede. Oluyor böyle şeyler. Ama bu benim konum dışında şu anda.

Aynı olanı sevip, isteyip farklı olandan kaçmak, aynı olana yakın durup, farklıyı uzakta tutmak bu sefer takıldığım şey.

O korunaklı alan ile tamamen aykırı ortam arası çok uzak diye düşünülür hep. Zaten korunmanın sınırı olmamasının sebebi de o uzaklığın hiçbir zaman tam olarak bilinememesi, hep daha da büyütülmek istenmesidir. İnsan kendi içine göçtüğünün farkında değildir bu korunma refleksini abarttıkça. Herşeyden her yönde uzaklaşmanın kendisini, kendi şişirdiği küresel balonun tam ortasındaki nokta haline getirdiğinin, hem zaten hayatın öklid geometrisine uygun işlemediğinin farkında değildir işte insan. O korunaklı bölgedeki noktalar, yani güvendeki insancıklar aynı tiplerin birbirini ittiğinin, birarada kalabilmek için insan algısının çok ötesinde çekirdek enerjilerine ihtiyaç olduğunun, bu enerjinin stres, prozac, aldatma, tatminsizlik, doyumsuzluk, obezite, alerji ve bunlar gibi bilumum çağdaş arızalar olarak götlerinden çıkmaya çalışırken bağırsaklarının son kısımlarını dışarı sarkıttıklarının farkına varamazlar.

Ama işte hiç zor değildir. Korkulacak da birşey yoktur. Tek bir adımda sınır oradan kalkıverir. Tek bir adımla başlar uzaklığın eritilmesi. Bir tek adım başlatır süreci. O tek adım farklılıkları da ortadan kaldırır. Ayrı değil de aynı olunduğunun görülebilmesi için, dövmeli ya da piercinglinin de sabah uyanmak için kahve, akşam ısınmak için çay içebildiğinin farkedilmesi için, Türkçe bilmeyenin de simitle ayranın güzel gittiğini tecrübe edebileceğine inanmak için, çöpte teneke toplayanın da parmağı kesilince canının yandığını, Avustralya'ya güzel sanatlar okumaya giden ve geceleri de marka güneş gözlüklerini çıkarmadan gezen ve önceden işçilerin kullandığı özelliksiz düz renk naylon bota moda olduktan sonra yüzlerce dolar veren balyajlı kızın da dedesi öldüğünde ağladığını, içinin acıdığını bilmek için o bir tek adım yeter. Ya içinde ya da dışında olmak gibi bir zorunluluk yoktur. Bir adımla ayağın biri içeride, biri de dışarıda olabilir.
Aslında herkes bir adımlık mesafede, uzanınca tutunuverecek ya da tutuverecek uzaklıktadır.
Hayır; uzaklıkta değildir, yakınlıktadır.
Evet, o kadar yakındır işte.
Uzanana.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

yakaladımmmmmmmmmmmmm
=)

atalet.....

bitti dedi ki...

hımmm
ben açıkçası giriş ve gelişme kısmında çok farklı bişi anlamıştım
sonuç bambaşka çıkmış=))))
aykırı olmak farklılığın ötesinde bişi
son paragraftakilerin aslında dahil olduğu gruplar var ve hepsi kendi içlerinde kendileri gibileri ile birlikte..dolayısıyla onların tercihlerine uygun bir grup mevcut. aykırılık ise bambaşka bi kavram...kimse gibi olmayan....toplumun kabul görmüş genel geçer kurallarına itiraz edebilen olarak belki bi nebze tarif edilmeye çalışılabilir ki bu tanım bile dar bir kalıptan öteye gitmez...
ve işte o aykırılığın da ben bir adım ötede olabileceğine inanmam inanamam...çü o aykırılık beraberinde farkındalığı özgür iradeyi başkalarının ideolojilerine kapılıp gitmemeyi içinde barırndırır o da ruhsal ve algısal açıdan kendini aşmayı egolarını yıkabilmeyi gerektirir......

höh be ne yorum yazdım=)

Adsız dedi ki...

hadi ben de genelleme yapayım ülkemizde özellikle bu adımı atması gereken o kadar insan var ki gözlemlerime göre.yani aslında genellemelerden dolayı mı böyle kalıplaştı insanlar gözümüzde.her şeye bi önyargı.kimse kimseyi önce kendisi olduğu için değerlendirmiyor.olduğu gibi kabullenmiyor.aslında ülkemizde herkes bi aynılaşma halinde.ayh aslında bak bu konuda çok doluydum ben damarıma bastın :)))
sonuçta hepimiz aynı ülkenin vatandaşıyız.metalcisi,dincisi,ateisti,türkücüsü,falan filan.hepimiz birbirimize sahip çıkıcaz.bugün penguende gördüm metün üstündağ'ın köşesinde. john lennon'un bi şarkısına yer vermiş.diyor ki şarkıda:(imagine)
hayal et bütün insanların bugün için yaşadığını,bunu yapmak zor değil..öldürecek vve uğruna ölecek bir şey yok ve din de yok..hayal et bütün insanların hayatı barış içinde yaşadığını..mülkiyetin olmadığını hayal et.yapabilir misin merak ediyorum.hırsa ve açgözlülüğe gerek yok.insanların kardeşliği
hayal et bütün insanların tüm dünyayı paylaştığını
benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin.ama tek ben değilim
umarım bir gün sen de bize katılırsın.ve dünya yek vücut olarak yaşar.
bir adım :)

Adsız dedi ki...

alpernatif

aha
burda buldum :)

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.