20 Nisan 2007 Cuma

Tanımak, tanışmak Anlamak, algılamak


Tanımak neden iyi birşey oluyormuş ki. Tanımak iyidir sanrısına kapılınca insan, tanımaya çalışıyor. Hani yani tanıması gerekmese, doğal akışta yabancı kalacak olsa bile didikliyor. Denge bozuluyor yine. Çünkü müdahale edilmemiş akışta gelişecek olan iletişim çapa ile açılmış arkta akmaya zorlanıyor. E didiklersen de kurt, böcek ne varsa ortaya çıkıyor.
Anlamak demek insanın, gördüklerini kendi algı pencerelerine oturtması demek. Anladığımızı sandığımız şey aslında karşımızdakini kendi kutularımıza sığacak şekilde tepiklediğimiz bir çalışma demek. (accomodation, assimilation)

İnsan insanı anlayamaz.

Anlamaya çalıştıkça (ve aslında bunda başarısız oldukça) karşısındakini kalıplara sokar. Böylelikle işin olduğuna inandırır kendisini. Ama yaptığı karşısındakini başka birşey haline getirmektir. He belki tadını kaçırmaktır. Anlamak ile kabullenmek(olduğu gibi kabul etmek) düşman kardeşler midir.

İnsanlar birbirlerini ne kadar tanırlar.
Eğer tanıyıp tanımadıklarını sorgularlarsa hangi sihri bozarlar.
Anlamak, incelemek, didiklemek fani dünya silahları değil midir.
Yabancı kalıp, farklı durmak neden kötü olsun.


Hem, açtığınız arkı bayır aşağı açtığınıza emin misiniz.


17 yorum:

Çağlar dedi ki...

alpernatif 21/4/2007
??

Mesela ?

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 21/4/2007
:)

* Alper:
Ne diyem, mahmut mu diyem :))

Çağlar dedi ki...

atalet 21/4/2007
=)

empati??
diycem.. pek yapay olucak..
tanıma çalışmalarından daha kötü bişey var..
kendini tanıtmaya çalışmak.. bazen de zorla..

aslında aklımda bişey vardı yazıcak.. ama gelip alperin adını görünce..
unuttum..
bak tanış olma nasıl kafa karıştırıcı bişey =)

Çağlar dedi ki...

sevenmonths 21/4/2007
sevın'dan

ilginçtir, bana da esti bi yerlerden bişeyler karaladım sabah, sonra yazını gördüm, teğet şeyler gibi geldi... ama öncelik senindir, ben senden sonra yazmışım... ;)

haklısın, anlamaya çalıştıkça kalıplar başlıyor ama anlamaya çalışma eylemi çoğu insan için gayri ihtiyari gelişiyor... analitik kişiliğe sahip insanlarda karşısındaki kişiyi anlamak / çözümlemek kendiliğinden oluyor çoğunlukla...

aslında bu can sıkıcı bir durum... neden? çünkü insanları çabucak çözümlemekle, haftalar alması heyecan verecek bir süreci bir anda tüketmiş oluyorsun... kartlar açılmış oluyor ve gizem kayboluyor... üç sezonluk heyecanlı bir dizi filmin iki bölüme sığdırılmış özetini izlemek gibi...

Çağlar dedi ki...

kevserbanu 21/4/2007
Banu çağrışır,

Kaba yerleştirelecek olan bilgi ise onun içeriğindeki alt birimlerin gaz molekülleri gibi davrandığını hiçbirimiz iddia edemeyiz. Gaz molekülleri hemen hemen her kaba girecek ve tamamiyle oraya yerleştikten sonra "dağınıklık uzaklıkları" farklı farklı orayı dolduracaktır.

Bilgi birimleri böyle değildir.

Öncelikle bilgi transferi ya da paylaşımı için uygun boyutlardaki bir kaba aktarım yapılmalıdır. Öncelik, bu kabın boyutlarının uygun olup olmadığı olacaktır. Sonra malzemesinin bu bilgiyi taşıyıp taşıyamayacağı akla gelmelidir. Ve sonra bilginin akış hızı, hareketi, kabın bulunduğu sistemin hareket halinde olup olmadığı, önden gelen akışlardan deformasyona uğrayıp uğramadığı, kendi içinde keni çeperinde zarar veren hastalıklraın olup olmadığı, aktivite azlığından içinin ağ bağlamış olup olmadığı, bilginin geldiği kaynakla kabın aynı refereans sistemini kullanıp kullnmadığı ve eğer kullanmıyorlarsa buna uygun dönüşümleri hesaplayacak ara biriminin olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Yoksa emek kaybı, yeni bir kap deformasyonu ve bilginin ulu orta hırpalandığı(bu ona zarar vermez aslında) sonucu ortaya çıkacaktır.

Bu değerlendirmeleri anlık bir sahnede yapmak her zaman mümkün olmaycaktır. Ki çok da işe yaramayan bir kabın sahibinin bunları hesaplaması an içinde gerçekleşmesi mucizeler başlığı altında yeni bir konuda bahsolunmayı hakeder :p

O halde başka bir ayrıntıya konunun başında yer vermek gerekir ki bu aslında bahsetmek isteğim asıl konu: Sensörler

Bilgi kaynaktan doğrudan kaba alınabilir. Ama sensör(algı) girişiyle aynı anda devreye koyulduğunda alınabilecek maksimum verim sağlama şansı yakalanmış olur.Sensör girişini etkileyense kabın kendisi ve çevreden başka birşey değildir.

sensör ve kaynak girişleriyle kaba gelen bilgi artık sisitem içinde yorumlanacaktır. İçerde farklı yöntemler uygulanabilir, hetero-association, auto association gibi yöntmeler yapay zaka sistemlerinde bahsi en çok geçenlerdir. Yani daha önceden yapılan bilgi girişlerine benzetme yoluyla çözme, eksik giriştekileri tamamlamar, istatistiksel bilgi tutatarak genelleme yapıp sınıflandırma, tanıma, algortimasını tahmin etme vs..

Bunların hepsini sistemin kapağını açıp, doldurup kapatarak yaptığımızda doğal işleyiş sürecine engel olmanın yanında, sistemi şaşırtmış olacağımızdan üç sezonu birden bir hafta sonunda seyredilmiş diziler gibi tadı hemen tükenen bilgiye sahip olunur.

Sabit bir kaynaktan veri aldığımızı hayal ettim yorumun başından beri. Ama kaynak dinamik bir değişkense -ki en karmaşığı olan insansa- sistemin her 5 sn de bir alınan veri kaynağını yeniden kontrol etmesi gerekecektir ki, alınan bilgi insana ait bilgiden çok insandan alınan o son beş saniyedeki anlık ve muhtemelen bir sonrasında değişecek olan bilgidir.

İnsan insanı asla tam tanıyamayacaktır. Tanıdığını sandığı anlar da kendi kabının sınırına, kendi sensörünn marifetine,ve ölçüm yaptığı saniyeye göre sınırlandıracaktır.Asla bu konuda tatmin olamayız. Ruhun hartasını çizebilenelriniz var sa onlar istisna:D

Keşiflerimiz olacak ama bunu sensörlerimiz kendiliğinden yapacak, hergün biraz daha tanıyacağız. İstatistiksel yöntemle genelelme yapıp, bir önceki bilgiyle Karşışatırıp bileşke Alıp agılamaya devam edeceğiz belki hep...

Bu tanıma sürecini durdurmayacağız. Ama bu sürecin yavaşca da olsa işliyor oluşu hiç bir sırrı çözdüğümüz anlamına gelmeyecek. Her yeni öğrenilen bir öncekini altüst edebilme ihtimalini taşıyor olacak çünkü.

Hoff staj günlerime döndüm sayende :p

Final cümlen çok güzel olmuş ayrıca:" Hem, açtığınız arkı bayır aşağı açtığınıza emin misiniz "

Kabın öğrenme sürecini hızlandırmak isteyip ark açanlar bilgi girişini kabı alttan delerek yapmaya çalışanlardır diye bir sloganla son verdim sözlerime :p

Çağlar dedi ki...

imbirgaripsinbirgaripler 21/4/2007
**

insan karşısındakini bir kalıba sokunca hep ona göre davranmaya başlar.ön yargılılık bu.ama her insan her saniye bir deneyim kazanır kendine bir şey katar.ve de her insanın bu kendine bir şey katma süreci farklıdır.yaşantı farkı vardır.her insan tektir benzeri yoktur.ve de sürekli gelişir.hem sevın'a katılıyom birden tanımaya çalışınca heyecanı kalmaz ki.yaşadıkça kendiliğinden tanırsın.hem bol süprizli olur ehi ehi..:p

Çağlar dedi ki...

ipeksol 21/4/2007
düş

..


çok sevdiğim bir söz var..

..


seni sevenle , sevdiğinle evlenirsin..şansın varsa da sonsuza dek birbirinizi tanımakla geçirir ve hergün yeni bir yönünüzü keşfedersiniz..

çok hoş değil mi..

hemen tanıyıp, kalbindeki böcükleri görmek , yüreğindeki larvalara dokunmak ise hiç de keyifli olmuyor dimi..

..




..


gönlünce


..




ce kutuma pörtletmelerine alıştım yahu..insan nelere alışmıyor değil mi..

Çağlar dedi ki...

hercaiviolett 22/4/2007
gelin tanış olalım

Ben seni tanımaktan çok memnunum:)

Çağlar dedi ki...

atalet.. 22/4/2007
=)

ya çağlar..
sen de bana beni açıklattırıcan..
tesadüfen denk gelir hani..
tam bişey derken..
yanından biri geçer ..
tanımadığın biri bile olsa..
o anda söylediği laf tam da sana verilmiş cevap gibidir..
ya da zaplarken ve aynı anda sohbet ederken..
bir kanala geçersin.. sanki spiker sana cevap veriyodur söylediğiyle..
ne desek.. replik kolajı mı??
işte ööle oldu..
bi önceki yazıya ben çok sözcük kullanıcam dedim..
geldim sen çokluk ve b.kl.k cevabını (elbette serverlara) vermişsin bile çoktan ve önceden ve bağımsız olarak.. denk geldi yani =D.. ve çok eğlendirdi beni =)
*********

ay ben.. şimdi bu yorum kutusunu doldurup durduğum .. yazıyı okumuş muydum?? bakmadım bile yazının başlığına.. direkt yorumlara daldım.. lafımı söylemek için..
çağlar bi sibaks koysana..
daha kolay olucak..
şimdi gidiyorum yazıya bakıcam.. eğer okumuş yorumlamışsam.. geri dönmiyeceğim.. eğer..okumamaış yorumlamamışsam..
o zaman dönerim =)<

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 22/4/2007
bu cevapların başlığı ile ilgilenen var mı ki.

* Atalet:
Deme valla, uyuzum empatiye. sempati diyorum ben. İnsanın kendini tanıtmaya çalışması, anlaşılmak kaygısından öte, reklam kokan bir hareket olup... amaan.
Abla iki yorum yazmışsın, ama cevap yazmamışsın yazıya.

* Sevın.
Hah, cehalete övgü bu noktada başlıyor sanırım, değil mi.
Yalnız ben özet değil de, hızlı yaşamaktan bahsediyordum. Yani 3 sezonun hepsini iki gecede sabahlayarak izlemek gibi.

* Banu:
Nasıl yorumlayayım ki ben bunu. Okuyun işte :)

* İmbir:
Süpriz. Evet. Acaba biraz bilsek mi. Süprizler yüreğimizi ağzımıza getirmese mi.

* İpek:
Her gün bir tanışma. 50 ilk öpücük filmi aklınıza geldi mi bu noktada.. Gelmesin. Saçma film o. boğardım ben o karıyı.

* Hercai:
Eheh, bilmukabele efem.

* Atalet2:
İlahi denkgelişler diyorum ben bunlara, olasılık tanrılarının bize oyunu... Komik ve heyecanlıdırlar.
sibaks istemiyorum ben. zaptedemem. benim bura için çok hareketli olur. Affediniz beni bu konuda.

Çağlar dedi ki...

atalet 22/4/2007
yazıya cevap

önceleri..
bir bakışta çözdüm sandım insanları tüm tecrübesizliğimle..
ve istenmeyen yardımlar .. destekler.. kutarışlar planladım onlara..
elimde patlayan.. (yani hep bayır yukarı oldu açtığım arklar..)
o yüzden ikinci dönem.. kendimi tanıtmaya çalışma dönemi oldu..
onlarda elimde patladı..
sonraları..
artık hiç tanıyasım.. ve kendimi tanıtasım kalmadığında..
galiba ancak anladım insanları ve kendimi..=)
ama artık isteğim yoktu.. değerlendiremedim bu beceriyi..

şimdi..
diyorum ki..
gağınık kalmalı..
insanlar bize vermek istedikleri.. tanıtmak istedikleri kadar tanınmalı..
biz de istediğimiz kadar ..
yük olmamalı hiç bir duygu ve ilişki..
bağlayıcı olmamalı..
ataletçe.. hafif olmalı..
hem hayat.. hem şu tanışma işleri.. hem ilişkiler..
küreğe.. kazmaya.. arka.. ve mühendisliğe gerek yok =)

ağırlığı olan tek şey var..
ölüm..
gerisi.. havai..mor =)

Çağlar dedi ki...

dolphinblue 22/4/2007
...

uzun zamandır kendimi anlatabilme derdine düşmüyorum artık

çok yorucu ve yıpratıcı bir süreç çünkü...

tek derdin oymuş gibi oluyor sonra. yırtıyorsun bir taraflarını nasıl anlaşılabilirim diye... hem zaten ne anlatırsan anlat sonuçta herşey karşı tarafın anlayabilme kapasitesi kadardır.

bu arada kimseyi tamamiyla tanıdığımızada inanmıyorum ben...
yaşanılan olaylar vakalar ve mekanlar her geçen gün biraz daha farklı tanıtıyormuş gibi geliyor tanıdığımızı sandığımız insanları...

bazı şeyleri akışında yormadan sıkmadan yaşamak güzel. spontane olunmalı yani...

ps : benim demeye çalıştığım şey bu değildi falan deme sakın. yine karmakarışık bir yazı yazmışsın çünkü :) ve bir şeyi farkettimki senin dilinden en iyi ataletim anlıyor ;)

dolphin

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 24/4/2007
demek ki ilgilenen yokmuş

* Atalet:
Kasma diyosun yani...
olduğu gibi gelsin. E iyii, o da olur valla. katılıyorum. Rahatlık, genişlik, aymazlık, rastgelelik..
Rastgele o zaman.
Ha ölüm niye ağır olsun ki. Başkasının ölümü ağır geliyor olabilir belki. ama kendi ölümümüz? hiç ağır olacağını sanmam eğer herşeye önerildiği gibi faniliğe de aynı rahatlıkla yaklaşılabilirse. Nasıl olsa gideceğiz, burada iken çalsın bari davullar, ha... nasıl olur.

* Dolfinışka
Bak bu kız da yine atalet gibi amaan, anlatmıyorum, tek taşımı kendim aldım, o da zaten sentetikti.. diyor.
Bak dolfinaanım, sen de bi karar ver artık. önce benim dilimden zül anlıyordu, şimdi de ati mi anlıyor. Kim anlıyor. Neden anlamaya çalışıyorlar... Ne dedim ben anlaman konusunda, aaa :)

Çağlar dedi ki...

bulutruh 30/4/2007
tanımak bitmiyor da,

anlamak bir yere kadar. tanımak için akıl, anlamak için ruh yoruluyor. fakat akıl özgür değilse ruha gerek kalmıyor.

koşut işlemeyen atlar...akla da ruha da çok güvenmemek gerek (güven de ayrı bir dert) ikisi de parça parça. bir bütün değil tek başlarına. birisi "tanıyorum" diyorsa anlamayabiliyor üstelik.

"anlıyorum" diyorsa da -inanın buna- tanıdığını sanıyor. tayflarına ayırıp arzu ettiğini seçiyor o an. evet, o sevimsiz prizmadır insan.ama bir de bulamazsa istediği rengi...

suç kendinde mi yoksa ötekinde mi?
cevap: NULL

bir soru daha zıttı olmayan.

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 5/5/2007
yorumlar öksüz kalmasın, şeker de yiyebilsinler - 2

Bulutruh:

Adamım yine ne güzel yazmış di mi millet...
Boynun üstü ile altı... iki farklı yaklaşım. ben senin lafının üstüne çok laf etmeyeyim, burada keseyim.

Çağlar dedi ki...

tursusuyu 6/6/2007
Selam olsun Bolu beyine..

bilgisayar mühendisleri ayrı bir kategoridir.. kafaları çok çalışır, birçok konu da çok iyidirler ama yaptıkları bazı şeyler sizi o kadar şaşırtırki afallarsınız, bunu bir çocuğun bile yapmayacağını düşünürsünüz.. -2 tanesi kuzenim olur, oradan biliyorum- teknolojinin emrindeki insanlardır, sanatla işleri olmaz dersiniz.. geneli tekdüze yaşar, planlı programlıdır, toplum insanıdır, çocuklarımız için rahat ve yaşanılır bir gelecek hazırladıklarından emin olabilirsiniz.. ama sanat bozmak ister, kalıpları kırmak, arkadaki şeyleri görmek, göstermek ister.. 5 kanallı ses sistemleri, pürüzsüz görüntüler 16:9 ekran lcd vs. de bir Ozu, ya da Bresson filmi seyretmek ironiktir. diyeceğim sanatı bilen anlayan, teknoloji insanları -mühendisler-ballı kaymak tatlısıdır. iki kanadı da güçlü, uçabilen insanlardır.. o yüzden burada bunları yazıyorum.. iyi uçabildiğini düşündüğümden..

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 7/6/2007
Turşusuyu'na merhaba

Çok teşekkür ediyorum. İki keredir bu takdiri alıyorum layık olmadığımı düşünmeme rağmen.
Mühendislik şovenizmi yapmayayım yorumun gerisine :)
Saygılar