27 Ekim 2007 Cumartesi

Telkariden mozayik pastaya


Gel okuyucu gel. Biliyorum çok ihmal ettim seni, özür dilerim. Ama savsaklamadım bak, sadece ihmal ettim, mazur gör. Ne diye geldin dersen, haklısın laf demekte... Ama sanki benim yeni kıymıklarım oluştu, onu paylaşsam okur musun. Gerçi yine olmamışından, yani ham meyve getirdim. Bakma kusuruma. Buyur...

Telkari biliyorsun değil mi, şurada hem bilgi var, hem de orası benim bu yazıma vesile olan yazıdır.
İnsan telkaridir desem delirdin demezsin di mi bana.
Buradan sonra tüm yazının başına kocaman bir "sanırım" koydum say.
İnsan hayatı boyunca ezilir, incelir, bükülür katlanır, şekilden şekile girer. İnsan telkari ise, hayat da zaten sağlam bir haddedir. Herkes sizi bir tarafa çekiştiriyor sanıyorsunuz ya, inceltiyorlar sizi. Bilinçli ya da bilinçsiz, amaçlı ya da plansız da olsa, herşey cebinize koyulan bilyedir gün sonunda. (Ben başaltı bile vuramazdım, kanaatkar olacaksın değil mi, ortalara şavullayacaksın) Yani kızıyoruz ya üstüme üstüme geliyor herşey ve herkes diye ya, tamam kızalım, kızgınlık bir enerji boşalımı düzeyinde ise kızalım ve rahatlayalım. Ama herşeyden üstümüze bulaşan ufak simleri de kendimize katalım yani. İnceldikçe ama gerçekten inceldikçe, ezildikçe kötü mü oluyor yani. Ya birşey soracağım, incelikler yüzünden diye bir şarkı var mıydı. Ya da herhangi bir şarkının sözlerinde geçiyor muydu bu cümle. Hadi, ben bakmayayım, yazının sihri kaçacak, sen bakıversene.
Hayat bizi inceltiyor, keskinleştiriyor, dürüyor, büküyor ve katlıyor olabilir ama kendisine renk katalım diye, diğer inceler ile bir olalım diye. Kaynaşalım da birlikte başka bir bütün oluşturalım, güzel duralım diye öyle yapıyor bizi. Renk oluyoruz.
Hem hiç eline çimento, torbanın içindeki çimento ama, toz halinde, aldın mı. Böyle iki parmağın arasında bir fiskeyi ovaladın mı. Farkettin mi ne kadar ince. Evet inceciktir. Peki ya suya, bildiğin, hani şu günlerde Ankara'da pek aranan suya kaygan değildir, kabadır diyebilir misin. Denmez, nimet hem. He betona kafa atınca ne olduğunu da ben biliyorum. Acıyor ve şişiyor diyebilirim mesela. İki iyi kankadır çimento ile su. Yumurta ile bisküvi ve çikolata felan demeyeceğim, sen zaten yazdın o paragrafı bensiz.
İncecik insanların şekiller, simgeler oluşturup, birbirleri ile bütün olması, hemhal olması, insanlığı oluşturması belki bu yazının konusu, bilmiyorum.
Bu yazıdaki mozayik o gıcık politik söylemdeki mozayik değil, pasta bu. Bir daha eve gidersem annemden isteyeceğim pasta. Hadi lenn diyeceksen bak bi dinle. O incecik şekil insanlarının biraraya gelebilmesi için gereken bir iskelet lazımmış, üstte verdiğim bağda da anlatıyor. O iskelet ne dersen, ipuçları şu eski yazıda, buyur.


Toparlayamadığımı biliyorum, olsa da kodum, olmasa da...



16 yorum:

Çağlar dedi ki...

jidotakafu 27/10/2007
caglar...

Ben bu ara o yontulmalardan ve
incelmelerden o kadar şikayetciydim ki...
Ciddiyim ...
Hayatın bana garezi olduğunu düşünüyordum ..
Ki hala çok da caymış değilim bu fikrimden..
Bir hayatta nasıl bu kadar aksilik barınabilir ..
Nasıl bu kadar yıpratabilir...
Ve ben nasıl bunları bu kadar sorun edip
sürekli düşünmek zorunda kalır ve bir çıkış bulamam diyorum ...

Şimdi sayende pollyanna misali
aslında bu benim iyiliğim için diyeceğim..
Ve Hayatın turuncusu olayım lütfen diye dua edicem...

Çağlar dedi ki...

atalet 27/10/2007
..

olmuş olmuş..
yolu beraber geldik.. telkariden itibaren..
üstelik anlaşılır ve keyifli olmuş..
ve moral yükseltici..
acıtıyorsa..
hedefi var da diyebiliriz ve bu hallolma karışma işini..
tahammülle hatta hevesle geçirebiliriz..

=)

Çağlar dedi ki...

hbasak 27/10/2007
incelikler

çok beğendim yazıyı....İlk okuduğumda bana bir ara internette çok dolaşan patates-yumurta-kahve yazısını hatırlattı. Suyun kaynamasına, haddenin inceltmesine fazla söylenmeden izin vermeli, cebimizi bilye ile doldurmaya bakmalı değil mi? Bak şimdi bir de kırık inceliklerin şairini hatırladım..."geçmiş karşıma bakıyor inceliklerim" öyle bir dizesi olan şiiri vardı sanki
:.........................................
Gece anca eve geldim, şiiri buldum. Karşıdan şaşkın bakan şairin kabalıkları imiş..incelikleri değilmiş.

Çağlar dedi ki...

benimben 27/10/2007
simli yazı

çok inceyken okuyunca bir de üstüne şarkıyı dinleyince; gülümsedim, ağladım,gülümsedim,ağladım,gülümsedim,ağladım,gülümsedim,ağladım,gülümsedim,ağladım.........

hakikaten çok güzeldi...
tebrikler...

Çağlar dedi ki...

alpernatif 27/10/2007
.....

Özellikle sondaki uysa da uymasa da kısmı tam bir edebi anlam taşımış
Yazının ana fikri olmuş :D
Elinize sağlık Çağlar bey

Çağlar dedi ki...

imbirgaripsinbirgaripler 27/10/2007
**

telkariyi telkari olarak bilmesemde ne olduğunu bildiğimi şimdi öğrendim :)erzurumda çok satılır bu terliklerden.bizde de bi çift mevcut.annem çok beğenerek almıştı.
çok güzel bi yazı olmuş gerçekten.geleneksel söylemiyle "her şeyde bir hayır vardır"bu yazıyla paralel midir? bu yazının güzelliği için bir adet nazar boncuğu takayım.
frambuazlı ek:yaşamda telkari gibi acıların sonucunun çok güzellikler oluşturacağını düşünmek ve öyle avunmak çok büyük sabır ister sanırım.keşke o sabrı gösterebilsek

Çağlar dedi ki...

farmau 27/10/2007
telkari...

Hani Best of Çağlar yazıları yapsan günün birinde sanırım ilk sırada yer alır bu yazın hemşerim.
Okudum ağladım,telkari küpelerime baktım bi da ağladım sızlayan dizlerime çok ağrıyan koluma baktım bi da ağladım annemin bir zamanlar özenle hazırladığı pastaları düşündüm ağladım ama en çok da telkari olmuş hayata/hayatımıza/hayatıma ağladım....Ama en genelinden en genellemesinden ya da en toplumsalından olmuş işte cümlelerin...
Sorun ağlamak değil de öyle işte bazen topuklarını acıtan bir ayakkabıdan farksız oluyor ya herşey ne diyeyim ki ben..

Yazan okuyandan daha çok şey hissetmiştir mutlak ancak bu kadar da hissettirmek herkesin harcı değil işte...

Telkari,mozaik pasta ve hayat ve bütünün diğer parçaları....

Çağlar dedi ki...

sarkuteri 27/10/2007
Artık beni asla yaralayamaz hayat eğer istemezsem

... der Sertap Erener yazıda adı geçen şarkısının bir yerinde. Bu varsayımın doğru olmasını canı gönülden isteriz ama hayat bu dinler mi seni, sen istemesen de yaralar bazen... Yani, yamulmakla, eğilmekle, oksijen kaynağı ile işlenmekle falan barışık olmak mı gerek? Takılmak, takı olmak, avunmak, avutulmak mı gerek. Canım iyice mozaik pasta istedi...

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 30/10/2007
yoğun istek üzerine

* Jido:
Hayatın kimseye garezi olmaz, o yapı itibariyle serttir. Biz nasıl onunla uzlaşacağımızın kararını vereceğiz, rengimizi de kendimiz seçeriz, hiç kaygılanma.

* Atalet:
Cidden ben çok dağınız ve kötü oldu sanmıştım yazının. Ama aldığım yorumlar hep iyi olmuş diyorsa, iyidir herhalde. Teşekkür ederim.

* Başak:
Patates-yumurta-kahve ne idi ki acep.
Evet yazı iyimser, birşeyler öneriyor bize. Biz de iyimser sağlam olalım diyor.

* Benimben isimsizi:
Gülümse gülümse gülümse, az ağla. Gözyaşının değerini bil ;)

* Alper:
Çok pis edebi yazarım canım :D

* İmbir:
Hayır, herşeyde bir hayır vardır değil bu yazı. O fikir çok kaderci. Yanlış değil ama, ben de öyle birşey anlatmaya çalışmamıştım. Olacak olan oluyor zaten, biz olana karşı sağlam duralım, daha iyi algılamaya çalışalım, geniş açılı bakalım dedim.

* Farmau:
Bestof yapıyorum ki zaten :) Bak sağda.
Topuğun acıyor olabilir ama güzel görünüyordur ayakkabın. Hem o olmazsa, çıplak ayak yürüsen mesela, ayağın daha çok acır. Gül biraz da.

* Yec:
Hımm, ben yazarken şarkıyı harbi bulmamış ve dahi hatırlamamıştım. Şimdi acep Sertap'tan rol mü çalmışız senin eklediğin cümleden anlaşıldığı üzere.
Öyle herhalde, senin dediğin gibi.
Ben ise canımın mozayik pasta istemesini istemiştim. Onu da yapamadım :)

Çağlar dedi ki...

hbasak 30/10/2007
patates-yumurta-kahve

Hikaye şudur: hayatın bir biterken diğeri başlayan zorluklarından (haddenin inceltmesinden) sürekli şikayet eden bir kız varmış. Aşçı babası onu mutfağa sokmuş, üç cezveye su eklemiş, kaynatmış; birine patates, birine yumurta, diğerine kahve koymuş. Piştikten sonra "ne görüyorsun?" diye sormuş. Hepsi aynı işleme farklı tepkiler vermişti. Patates sertken yumuşayıp güçten düşmüş, yumurta kırılganken güçlenip katılaşmış, kahve ise kendisi değişirken içinde bulunduğu suyu da değiştirmişti. Şu dersi vermiş aşçı baba; güçlüklere de böyle farklı tepkiler verilebilir: patates gibi ezilmek, yumurta gibi güçlenirken kalbi katılaştırmak, kahve gibi olayların olgunlaştırmasına, hayata ayrı bir tat vermesine (mozayikleşmeye) izin vermek.

Çağlar dedi ki...

isimsiz 30/10/2007
Yolculuk

Telkariden mozayik pastaya ile başladım; oradan Aidiyet, Kader ve Köksüzler'e gittim ve ardından da Yanlız Yaşamak'la bitirdim.. Kısa bir yolculuktu belki ama çok uzun yol aldım hissiyatı ile döndüm.. Şimdi cebimde kelimeler var ama doğru şekilde serpiştirebilecek miyim bu yoruma onu bilmiyorum.. Bu gibi durumlarda bazen sadece "anladım" demek istiyorum ama o da yeterli gelmiyor, eksik kalıyor.. Hadi bakalım..

Aidiyet duygusu olmayınca kendimizi çok yanlız hissedebiliyoruz kalabalıklar içerisinde.. Kendi içlerinde inceliklere sahip telkari insanlar bir araya geldiğinde, onlardan bir bütün oluşturmak her zaman mümkün olmuyor.. Bazen harç yeterli kıvamda olmuyor.. Bazense kaynağı acı gibi, terrör gibi, ölüm gibi gözyaşları harcı kıvamına getirebiliyor ve belki ana bir renk değil ama içinde kendini yanlız hissetmeyeceğimiz, o eksik aidiyet duygusunu kısmen tamamlayan mozayik bir renk yaratabiliyor.. Ama bakan gözle gören göz bir olur mu hiç? O rengi yakalayabilmek için de telkari kadar ince ve hassas olabilmek lazım.. Sanırım..

Çağlar dedi ki...

somebuddy 30/10/2007
yolcu

yorum yazmaya yazmaya paslanmışım :)

o yukarıdaki yolculuğu yapan bendim..

Çağlar dedi ki...

atalet 30/10/2007
..

sambadiye cevap..
iyi ki..
anladım deyip kapamadın yorumu..
bak sööliyim sonradan çağlar soruyo ne anladın diye..
=)yani yorum böyle senin yazdığın gibi.. aççık seççik anlaşılır olmalı bu blogda =P

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 31/10/2007
koş çağlar bloo sahipsiz bırakma

* Başak2:
Hah, hatırladım evet. Güzelinden bi patates salatası olsaydı da yeseydik. Evet, bunu da iyi yapan birinden isteyeyim ben. Hımm. evet evet. :)

* Sambadi:
"Bizi incelten hayattır, kültürdür. Bunun kötü birşey olmadığını algılayalım. Doğal, zaten olan, olmaması mümkün olmayan birşeydir. Köpekbalığı bu işte, ısırır. Neden ısırdın denmez... gibi. Biz bunu veri kabul ederek tavrımızı ona göre koyalım. Ayrıca kendi başımıza olmayalım, gelin cem olalım. birliktelik bizim kültürümüzdür, kültürümüzü unutmayalım"
diye yorumluyordum ben ama bunun yanında senin yorumunu da pek sevdim, neden olmasın.

* Atalet:
He yalan yok, yorumun yakışıklısından isterim ki şekil olsun, hoş olsun. Ama içim temiz demek ki, bu blogda başladığından beri ekseriyetle istediğim gibi yorumlar geldi. Hadi toptan teşekkür edelim burada yeri gelmişken.
Öpüyom seni okuyucu, sevindiriyorsun beni, valla bak....

Çağlar dedi ki...

atalet 1/11/2007
...

diyolar ki..
telkari süryani ustaların işi olup..
giderek ustası azalıyomuş..
yapılamıycakmış artık =P

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 1/11/2007
yapılır yapılır...

biz salak olduktan sonra...
birileri çoktan gelmiş, casusluğunu yapmış, o bilgi birikimini almış götürmüştür.
eşşek telkarisi, döşşek telkarisi diye de başka *****ropa birliğine tescil ettirmiştir bile.