19 Şubat 2008 Salı

Bir otonom sistem olarak insan


Dizi bakıyordum, "sakın kendini bırakma oğlum" diye bir replik duydum. Benim kireçli beyin gır gır dönmeye başladı. Başlayınca başlık süslüsünden böyle çıktı. Bir otonom(özerk) sistem(dizge) olarak insan. Ama aslında kafamdakini anlatmıyor bu. Bir sonlu durumlu makina(finite state automata) olarak insan da diyebiliriz sanırım.

İnsanın kendi kendisini yönetebilme gücünden bahsetmek istiyorum. Yo aslında bahsetmek istemiyorum. Sadece selam durmak ve hakkını teslim etmek ve alkışlamak istiyorum sanırım. İnsanın kendi kendine yetebilmesinden, hükmedebilmesinden vesaire.

Evet insan kendini bırakırsa düşer, bırakmazsa düşmez. Düşmüşse ve kalkmak isterse kalkar, istemezse kalır.

Not: Ya şeyi unuttum, Direnen Canlar diye bir kitap var mıydı, ne anlatıyordu.


34 yorum:

Çağlar dedi ki...

sarkuteri 19/2/2008
ehm

Daha bugün banyoda ayağı kayıp çanağı kırma (hiç değilse yamultma) arifesinden dönüp çok şükür ki mübarek bayramı yaşamamış bir özerk dizge olarak, şunu diyebilirim ki:

Aman dostlar özellikle zemin sabunluyken Trakya Karşılaması figürlerinden uzak durun, yapacaksanız da sıkı tutun olum, "sakın bırakmayın kendinizi"

Çağlar dedi ki...

verocka 20/2/2008
...

"ölü canlar" diye bir kitap biliyorum

gogl undu sanırım

ama ben okumuş gibi yapıp okumamıştım.

insan kendini yöneten bir aygıtsa

biri bana kullanma klavuzu versin

gerci herkesin klavuzu standart mı olur

oda ayrı mesele ya

Çağlar dedi ki...

www.birdeliningunlugu.com 20/2/2008
Başa Çıkma Yolları

Doğan Cücenoğlu diyor ki;

Bilinçli Başa Çıkma Yollarından Kaynağı Bulma Tekniği:

Kaygıya yol açan nedenleri bulup çıkarıp anlayarak da kaygının şiddetini azaltmak olanağı vardır. Kaygıya yol açan nedenler ya bireyin içinde bulunduğu ortamda ya da bireyin benlik kavramıyla ilgili olarak onun yetersizlik duygusunda yatar. Bıkıp usanmadan yapacağımız bir iç-gözlem sonucu bizi kaygılandıran olay ya da durumları anlama olanağımız vardır. Aşağıdaki yöntem bu amaçla verilmiştir ya aynen ya da size uygun ufak bazı değişiklikler yaparak, uygulayabilirsiniz.

(1) Kaygınızın farkına varın ve kaygılı olduğunuzu kabul edin. En önemli adımlardan biri budur. Kaygılı olduğunuzun farkına varamazsanız kendi kendinize yardımcı olamazsınız. Siz kaygılıyken bedeniniz ve ona bağlı olarak davranışlarınız az ya da çok değişir. Örneğin daha yüzeysel solunum, daha sık kalp çarpması, dikkatinizi belli bir konuya toplayamama, hemencecik alınma veya en ufak birşeye öfkelenme gibi belirtiler, kaygı sonucu ortaya çıkar. Bedeniniz ve bu davranışlarınızın farkındaysanız bu değişiklikleri hemen gözleyebilirsiniz. Kaygılı olduğunuzu kabul etmezseniz, bundan sonraki adımları uygulama fırsatı bulamazsınız.

(2) İçinde bulunduğunuz durumdan bir süre uzaklaşın ve durumunuzu gözden geçirin. Örneğin, evdesiniz ve ev ortamında iken kaygılı duruma girdiğinizi farkettiniz ve bu kaygının altında yatan nedenleri bulmaya karar verdiniz. Kararınızı uygulamaya koyabilmek için ev ortamından bir süre uzaklaşın ve ev durumunuzu gözden geçirin. Bir süre uzaklaşmak değişik biçimlerde yapılabilir. Bir yürüyüşe çıkabilirsiniz, iki-üç saaatlik bir vapur veya otobüs yolculuğu yapabilirsiniz veya bir parka gidip kuşlara yem atarak zamanınızı geçirebilirsiniz. Ne yaptığınız önemli değil, önemli olan bir süre ev ortamından uzaklaşmanızdır.

(3) Kendinizi en rahat hissedeceğiniz ortamı hayal edin.

(4) Kaygının temelinde yatan nedenlerin sizin benlik kavramınızı nasıl etkilediğini anlayın.

(5) Kaygınızın ortadan kalkması için uygulayacağınız kısa süreli ve uzun süreli çözüm yollarını saptayın.

(6) Kısa süreli çözüm yollarını hemen uygulamaya koy ve uzun süreli çözümler için gerekli adımları atmaya hazırlan. Kısa süreli çözümlerde hatırlayacağınız en önemli nokta şu olmalıdır : İlk adım, en zor adımdır. İlk adımı attıktan sonra, yavaş yavaş diğer adımlar onu izler.

(7) Kaygı için harcadığınız enerji ve zamanın size hiçbir yararı olmadığını unutmayın. Kaygının temelinde yatan nedenleri, kaygılanmaya devam ederek hiçbir şekilde çözemezsiniz. Aksine çözümü zorlaştırırsınız. Kaygıya harcadığınız enerji ve kaygılanmanın ortaya çıkardığı nörofizyolojik koşullar, sizin dikkatinizi ve düşünme kapasitenizi olumsuz yönde etkiler.

(8) Kaygınızı abartmaktan sakının. Olumsuz duyguları abartarak olduğundan daha kötü göstermek çoğumuzun alışkanlığıdır. Böyle bir eğilim kısır döngü yaratır. Kaygı abartılınca daha çok kaygıya, daha fazla kaygı daha çok abartmaya, abartma kaygının yeniden artmasına yol açar. Bu kısır döngüye girmekten sakının.

Bu sekiz maddeden..en etkilisi bir ve sekiz. kabul edeceksin..durumu abartmayacaksın.

Replikte diyor ya hani
'sakın kendini bırakma oğlum'
Bırakılacak durumda olduğunu farkettin mi?
Zaten sekizin sekizi de sekmeye başlıyor.

Çağlar dedi ki...

atalet 20/2/2008
.

sempatik ya da otonom sistem evet..
tutabiliyoruz.. kendimizi..
o sayede.. bazı reflekslere karşı durabiliyoruz..

ama esas kabuk var..
kabuk..
al öğren tecrübelen ve kullan diye..
her refleksi yenebilecek kadar güçlü hem de..

Çağlar dedi ki...

sambadi 20/2/2008
hop hop

aklıma "Ne zaman üzüleceksek üzülelim, en fazla üç dakika sonra toparlanıp gidecek yeni yol bulmalıyız." lafın geldi bu yazıyı okuyunca..

kendi kendine yetebilen ve hükmedebilen otonom sistemler bende de her zaman hayranlık uyandırsa da; bunlara bakınca, en fazla "asta la vista bebek" diyebilecek duygusal derinlikte terminatör kıvamında sistemler olabilecekleri duygusu uyandığından, baskın hissiyat hayranlıktan çok, kaygı oluyor genelde..

elbette kendini yönetebilecek güçte olmak güzeldir.. ama bazen rüzgar bizden hızlı eser.. ve düşeriz.. bunu da kabul edebilmek gerekir..

ve büyük laflar / büyük kararlar, büyük duvarlar / sağlam bir hapishane yaratıyor bence etrafımızda.. duvarlarımız elbet olmalı ama, daha esnek bir malzemeden, bol pencereli ve kapılı hatta..

sabit bir karikatür var pisimin ekranında.. piyale madra'nın.. hatta zamanında biloğa da koymuştum..

bir kız var.. yolda yürüyor.. yürürken "ben gerçekten iyi kalpli bir kızım" diyor.. o sırada bir kedi görüyor.. tam kuyruğuna basacakken hınzır hınzır, duruyor, vazgeçiyor ve ekliyor: "insan kendi sözlerinin tutsağı oluyor".. ve yüzü asılıyor..

bilmem anlatabildim mi ki?

hamiş: kuzum, teşekkür ederim.. ne zaman bilmiyorum ama, seninkinin de şimdiden kutlu olsun :)

Çağlar dedi ki...

farmau 20/2/2008
.

Herşey beyinde bitiyor derler ya doğru sanırım.İnsan çok güçlü evet haklısın :)

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 20/2/2008
ne acı ki beş yorum topluyoruz, altı mı olmuş ne.

* Yec:
Hah, aynen bunu demek istiyordu dizideki karakter.

* Veroçka:
Olmaz. Ayrıca herkes kendi kılavuzunu kaleme almakta.

* Birdeliningünlüğü:
Cüceloğlunu okudum. Benim için fazla hassas ve kibar ve yavaş ve ağır. Biz buna köken sebep analizi dedik ve daha önce inceledik zaten. Ama yanlış mı, değil. Sadece yavaş.

* Atalet:
Kim büyük. Kabuk mu kök mü.
Kim yener. Taş? makas? kağıt?

* Sambadi:
Kaygılanma diyor yukarıda bak, ben hepimizden birden bahsediyordum.
Duvarlar.. duvar konusunu geçiyoruz.

* Farmau:
Bak bu kız yakalamış. İnsan çok güçlü :)

Çağlar dedi ki...

vivaforever 21/2/2008
ortaya karışık yorum..

sen olayı bitirmişsin ki Çağlar Can..
evet sana katılıyorum demek düşmüş bana..
fikrim falan yok ya da kolaya kaçıyorum da değil..
sen bağlamışsın olayı zaten ben merkezde..
buraya kadar gelmişken bari olaya farklı bir taraftan el atayım..diyeceğim ama aklımda başka bir şeyler var şimdi..
yazı ile ilgisi var mı yok mu bilmiyorum..
tutup biyerlerindeng etirirsem yazı ile çok alakalı da olabilir belki.. :P
ama içimden geçen söylenmemiş cümlelerden olmasın diye şu an düşündüğüm, aklımdan geçen şeyleri yazayım buraya..
henüz toparlayamamış olsam da.. :))
toparlasam sayfalarca yazacağım ya neyse.. :P

tamam uzatmadan şu an aklımdan geçenleri aktarayım..
güzide aklımdan geçiş yapan kavramlar hayal ve gerçek..
aralarındaki fark ve birbirlerinni tamamlayıcısı olma durumlarına kafa yoruyorum.. (bilim insanı da olamadım ki bilimsel açıklamalar ile konuyu bütünleştireyim.. )
diyorum ki; hayali gerçekten ayıran tek şey, gerçek sandığının yaşandığında bitiyor olmasıdır..oysa hayaller ölmez, tükenmez de..
gerçek bile önce hayalle başlar, sonra dönüştürülür..
hayal evrensel bir uzaya teşmil edilirse gerçek onun içerisinde bir yığın cisimden bir cisimdir..
alır, tutar, koklar, hisseder ve sırrına vakıf olur
onu tüketir ve bitirirsin..
oysa hayal gerçeğin yetişemediği şeydir ve gerçeğin asla yetişmeyeceği yerdedir..
düşündüm ve kaldım..
buradan sonrası yok, tabi şimdilik.. :))

son bişi; hani demişsin ya ne acı ki beş yorum topluyorum..
haklısın vallahi..galiba bu aralar yorumu tavan yaptıran mevzular ne türban, ne insan, ne vakıflar yasası, ne kosava, ne de kar diye uzayıp gider.. :))
dokunulması gereken konular aşk ve evlilik..bi de gorilla hatunların eylemleri..
(tabi yorumlara tavan yaptırmak adına, yoksa bu konulara dokunmasan da olur.. :))
bu sonuca nereden vardığıma gelince; bi saniye parantez açacağım.. (aslında bir kaç blog ziyareti sonrası bu sonuca vardığım için pek geneli bağlayan sonuç değil ama neyse.. görmezden gel..:))

evlilik konulu ataletimin yazısındaki yorum en son 35'de kaldı sanırım..
az öncede blogları gezerken Bünyamin abinin bloguna uğramıştım ki doğru mu gördüm yanlış mı diye bidaha bidaha baktım.. 115 yorumdu ben senin sayfana geldiğimde ki yazı taze yazıydı 20 Şubat 2008 tarihli..
masaya yatırılan konu da bil bakalım neydi diye sormucam tabiki Aşk.. :))

şöyle bir anlaşma yapalım sen güzelinden bir aşk yazısı yaz
sana 215 yorum yazmayan viva ne olsun..500 bile yazarım.. yeter ki iste..

hatta bi dakika ya..
son yazım 500 yorum olana kadar ben de bloga yazı yazmayım..
(muhtemelen 2010 yılını bulur ama neyse orasını karıştırmayalım.. :))
gelir gider sana yorum yazarım ben..
yorum dediğin ne ki.. üstelik gergin hocamın tabiri singer dikiş makinası gibi çalışan çeneye sahip olan ben için.. :))))

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 21/2/2008
gördüm seni

* Viva:
Haklısın, niceliğe takılmamak lazım ama işte ilgi düzeyini az çok belli ediyor sayılar. Ben baktığımda 120yi geçmişti Bünyamin abi :)
Ama okuyorsun beni bir süredir, o kararın iyi bir karar değil uyarayım. Benden ıslak aşk yazısı çıkmaz. Bu böyle. Kendini de o beşyüzlük felan nadasa bırakma derim ben. Yerin yurdun belli, sobeleriz. Korkarsın, goril moril o zaman görürsün hareketin allahını ;)
Ha gerçeğin yaşandıktan sonra gayba akmasını, hayalin hayal kaldıkça buz gibi olmasını, keskinleşmesini, kemikleşmesini irdelemişsin. Uzun bir süre sessizce düşünmek gerek sanırım bu konuyu.

Çağlar dedi ki...

veroçka 21/2/2008
...

az önce bütün yorumları ve yazıyı tekrar okudum

demek ben yazıyı anlamamışım derken

vivanın son yorumu ve senin cevabını okudum

ilginç

ne fark ederki yorum sayısı

kimse yormasa ne çıkar ki.

ben şuna inanıyorum

bir çok yazıya okunmadan yorum yazılıyor.

ki demiştim bunu
biri beni uyarsın diye

okumadan geçiyorum bazı yazıları diye.

aman bananeyse

aşk konusunda sen yazma

boş ver

ki senin bloktaydı sanırım
şu aşkın kaç kişilik olma meselesi

bak bakalım ona kaç yorum gelmiş.

ben bir şey analadım bu yorum konusunda

yz bana yorum yazayım sana yorum gibi bir işlev sürüyor bu alemede

karşılıklılık ilkesi.

kötü ama gercek

kimin umrumda ya yorum sayısı.

saçmalıyorum herhalde

Çağlar dedi ki...

isimsiz 21/2/2008
:D

Düşe kalka geçiyor hayat
Düşe inanma duşsuz kalmaaaaa

Çağlar dedi ki...

vivaforever 21/2/2008
tühh..yine olmadı..

Aşk mevzusunu dolambaçlı yoldan da olsa eline bırakamadım.. :))
sağlık olsun, başka bahara..
ilkbahara ne kaldı ki.. :P

şaka bi yana da önceki yorumumun belli bir amaca hizmet için yazılmadığını,
300-500 yorum şeklindeki sözlerimin yorumu yazdığım an yaşananandan ve senin yorumları toparladığın yorumdaki başlıktan yola çıkarak tarafımdan dile getirildiğini ve benim de öyle bir girişimde bulunmayacağımı bildiğini düşünüyor ve düşünmekten öte biliyorum..
(offf ne cümleydi.. nokta koyacağım yüklem hiç gelmeyecek sandım.. :))
hem bilindiği üzere tek bir yorumu a4 kağıtlarını doldurmaya yetecek olan ben için öyle gün içinde 300-500 yorum yazmak imkansız bişey.. :)))


ee ben bunları şimdi niye yazıyorum?
veroçkanın yorumu dolayısıyla..
yanlış anlaşılmalara sebep olmak istemedim.. :))

bi de izninle veroçkaya bişey söyleyeceğim..

veroçkam..
yorum konusunda seninle aynı fikirde olanlar çok fazla ki bunlardan biri benim.. yazılan ile ilgili söylemek istediğim bir şey varsa veya o an içimden gelen, yazmak istediğim bir şeyler varsa yazarım yorumu..
genelde de yazılandan ayrı, alakasız konulara değinen yorum yazmam..
aksi davranış düşünceye, emeğe ve bunların sahibine haksızlık olur..
en azından benim penceremden durum bu..
arada alakasız yorum yazmışlığım da vardır ama bu direkt olarak yazıya yorum değil, yorumuma yazılan yorum altı veya başka bir yorumdan yola çıkarak olan şeylerdir.. şu an olduğu gibi.. :))

yorum yazıdan iyiden iyiye uzaklaştığı için son bişey daha söyleyip susayım;

üstteki yorumda ismi geçen Ataletim ve Bünyamin abi çok değerli, düşüncelerine, yazdıklarına önem verdiğim, her gün takip ettiğim insanlar..çok yorumlanan evlilik ve aşk konularına yakın hatta çok yakın zamandan somut örnek verebilmek, Çağlar'a zor ve imkansız olduğunu bile bile bir aşk yazısı yazdırabilmek için isimlerini ve yorum sayılarını kullanmam gerekti..

öyle işte.. :))

Çağlar dedi ki...

veroçka 21/2/2008
...

:=)

popüler konularda yazı yazmak.

aslında iyi fikir

mesela çağlardan duyamadık bi 14 şubat yazısı

garip bi çelişki buda neyse

aslında bu soruyu kayda değer cevap vermek gerekiyor

niçin yazıyoruz diye

hadi benim bi bahanem var

hepatit gibi :=)

olmasa asla yamazdım .

ya siz niçin yazıyorsunnuz yaa :=)

kötü bi gün bu gün


saçmalamayı kesip çay içmeye gidiyorum

bidaha işe girersem çay odama gelmeli

Çağlar dedi ki...

atkadehielinden 21/2/2008
...

özür dileyerek bişi belirtmek istiyorum
verockanın yorum sayısı üzerine ortaya attğı bir fikir ile ilgili bi kaç cümlem olacak

zannetmiyorum ki çağlara bana geldi yorum yazdı bende gideyim ona yorum yazayım anlayışıyla biri gelip yorum yazsın ..

Bu işe yeni başlayan olayın bilincide olmayan sallantıda olan bi yerlere tutunmaya çalışan kişilerin durumu senin bahsettiğin arada istisnalar olup yorum yazdığı kişinin samimiyetine veya arkadaşlığına güvenip yazı ile alakasız şeyler yazılabilirr dediğim gibi samimiyet vardır ortada ...

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 22/2/2008
lanblog

- yorum felan toplamak istemiyorum ben. huysuzum. napacaz len düdük.
- sonra halledelim abi renkliyken, uyar mı.
- güzel fikir, yürü.

Çağlar dedi ki...

verocka 22/2/2008
..

kadeh :)


bırak dağınık kalsın çağlar

Çağlar dedi ki...

isimsiz 22/2/2008
..

demokratlaşmış burası..
herkes farklı dilden mi konuşuyor..
herkes aynı şeyi söylerken..

zaten çağlara 20 yorum gereksiz..
viva..
verocka ve herkes.. ve hatta çağlar..
jartiyer filan giymez o..

ve..
az öz konusunda hemfikiriz.. hep..
ve.. reyting arttırmak için uğraşmayız..
hiç birimiz.. adan vye.. z'li kimse var mi??

hangi konuların yorum aldığını bilecek kadar..
zekiyiz.. neyse ki..

ee...
demokratlaşmayın..
bir sayın demediğiniz kalmış...
allaım ya..
yoksa bak..
afrikaya taşınıcam ona göre.. =p..

Çağlar dedi ki...

veroçka 23/2/2008
.

ben anlayamadım

şimdi bu isimsiz

iyi şey mi diyo kötü şey mi

:=)

efendim

Çağlar dedi ki...

birdeliningunlugu 23/2/2008
Yol Alınmaya Başlandığında

Ali intihar etti.
Yaş 34.
Türkiye'deki sayılı beyinlerden biri.

-Evet insan kendini bırakırsa düşer, bırakmazsa düşmez.Düşmüşse ve kalkmak isterse kalkar, istemezse kalır.-

Zekiydi.
Olabildiğince zeki.
Ambulansa gerek bile kalmadı hastaneye gitmesi için.
Öleceği anın,
Her bir karesini hesaplamıştı.

-İnsan kendini bırakırsa düşer.
Düşmek isterse düşer.
Düşmüşse ve kalkmak istemezse kalır.-

'O, intihara karar verdiğinde artık dünyadan kopmuş,
Farklı bir pencerede yaşamaya başlamıştı.
Böylesi durumlarda, insan herşeyi red eder ve sadece,
Var olan gerçekliğini yaşar.
Yanında bir doktorun bulunması,
Ve tedavi sürecinin başlamasının da hiç bir anlamı olmayabilir.'
Olay üzerine Doktor Pr. Dr. Arif Verimli'nin yaptığı yorumdur.

Çağlar dedi ki...

birdeliningunlugu 23/2/2008
'sakın kendini bırakma oğlum'

Bünyamin bir gün top oynuyor.
O zamanlar daha çocuk.
Topu da yok.
Komşunun çocuğundan borç alıyor.
Çocuk veriyor ama diyor ki patlatma.
Bünyamin topu alıyor.
Daha ayağını vuracak.
Top 'fısss' diye sönüyor.
Bünyamin ne yapsın.
Top sönmüş.
Alıyor gidiyor çocuğun annesine..
Anne..Ahhh canım....
Bünyamin bir daha top oynamadığı gibi takım da tutmuyor.
Takımlar Bünyamin'e promasyon veriyor.
Bünyamin kendi kendine konuşuyor:
'sakın kendini bırakma oğlum'

Çağlar dedi ki...

birdeliningunlugu 23/2/2008
Viva Çiçek Topluyor

Viva bir gün çiçek topluyor.
Çiçeklerin hepsi uçup uçup duruyor.
Viva ne yapacağını şaşırmış.
Bir o yana koşuyor..
Bir bu yana.
Sonunda dayanamayıp.
Koşmuyorum diyor.
Çiçekler yine bir o yana bir bu yana.
Viva çiçek toplamayı bırakıp çiçek ekmeye başlıyor.

Çağlar dedi ki...

birdeliningunlugu 23/2/2008
Atalet Vizitte

Viva çiçek ekerken gübre eksik kalmış.
Atalette vizitte.
Vizite demiş ki sen biraz dur.
Eminönüne gidip gübre almış.
Gübrenin içerisinde bilmediği iki madde var.
Gidip haklarında araştırma yapmış.
İki maddenin canı çıkmış.
Gitmişler migrene yalvarmışlar.
Allah rızası için..
Migren şimdi rahatsız edemem demiş.
Toplu çiçek ekiyorlar.

Çağlar dedi ki...

birdeliningunlugu 23/2/2008
Dilek Ağacı

Kiraz, mevsimi gelmedi diye ağlıyormuş.
Mavi ona çorba yapmış.
Çorbanın içine kirazın gözyaşları düşmüş.
Viva gözyaşlarını toplamaya çalışırken,
Gergin ile karşılaşmış.
Gergin Vivanın dilek ağacını uçurmuş.
Halböyleyken Viva'yı görünce çok korkmuş.
Gözyaşlarının hepsini kendi çıkarmış.
Ağaç yeniden yerinden çıkmış.

Çağlar dedi ki...

atalet 23/2/2008
çağlarım dağılmış burası..

sen toparlarsın..
verockanın iyi birşey mi dedi ?? diye sorduğu..
isimsiz benim..
ve iyi birşey diyorum elbet..

başka şeye karışmam..

Çağlar dedi ki...

birdeliningunlugu 24/2/2008
Hans Janitschek

BM'nin emektar gazetecilerinden 73 yaşındaki Avusturyalı Hans Janitschek,
BM'deki bürosunda çalışırken kalp krizinden öldü. Bugün..Ölüm haberini eşine bildirdiklerinde. O kendini bırakmamıştı dedi.
Kalp krizi götürdü.
BM sözcü yardımcısı Ferhan Hak ise..yaptığı değerlendirmede..Avusturya'da yayımlanan Kronen zeitung gazetesinin temsilcisi Janitschek'in ölmesinden elbette üzüntü duyduklarını ancak. O na bu kadar yoğun çalışmaması gerektiğini önceden bildirdiklerini açıkladı. Bu olayın yaşanması, Hans için acaba sorusunu yakın çevresinde gündeme getirdi..
Acaba?

Çağlar dedi ki...

birdeliningunlugu 24/2/2008
İRAN bıraksa ne olur?

Sadece insanlar değil..
Ülkeler için de durum biraz karışık.
İran kendisini bıraksa ne olur?

İstersen..
UAEK'nın İran Raporu'na bakalım..
Rapor diyor ki..
ABD, uluslararası toplumun,
'Tahran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini
durdurma taleplerini yerine getirinceye kadar'
İran'ın nükleer programının
barışçı amaçlı olduğuna inanamayacağını bildirdi.
Bu açıklama,
Çıplak kalmadı elbette ki..
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Kate Starr,
yaptığı yazılı açıklamada,
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (UAEK) raporu
doğrultusunda, ABD'nin, İran'ın yükümlülüklerini tamamen yerine
getirmemesinden hayal kırıklığına uğradığını belirtti.
Şimdi bu durumda İran'a gelelim..
Otonom sistem..
Ülke..
İnsan..
Bir de İran?

Çağlar dedi ki...

dolphinblue 24/2/2008
hmmm

şaşılacak derecede bilimsel ve bilimsel yorumları olan bi yazı olmuş bu :P

bütünlüğü bozmak istemediğim için bişi demiyciiim...

ama evet, bence doğru... kişinin sağlık ve ruhsal anlamda ne kadar iyi yada kötü oluşu daha çok kendini bırakışıyla alakalı bi durum diye düşünüyorum ben...

yazıyı bünyesi sağlam olup olmama şeklinde algıladım da

doğrumu algılamışım he :)))

Çağlar dedi ki...

veroçka 24/2/2008
...

fikrimi değiştiriyorum

aslında değiştirmişte sayılmam

sadece daha basite indirgeyerek

bir daha söylüyorum

insan kendini yöneten bir varlık değil, sadece kendini yönettiğini zanneden

bir varlıktır."

misalleyelim mi ?

Çağlar dedi ki...

veroçka 24/2/2008
....

ayrıca burdan atalete sonsuz sevgiler.

pazar şiirleri bir harika.


garip bir mantık gibime gelmişti aslında kelimelerle resim yapmak.

ama bakıncada hoş duruyor

hani denemeye değer.

Çağlar dedi ki...

isimsiz 24/2/2008
bakalım neler olmuş, fikir ne var ne yok

* Veroçka.:
Yazının ana konusundan bağımsız olarak yorum olayına dair kendi hissiyatımı kısaca belirteyim.
Okunmak istiyorum.
Bayaa, bariz.. Okunsun istiyorum yazılarım. Gıcıklık falan yapıyorum git arşivi oku kardeşim felan diye ukalalık ediyorum. (Sana da ettim)
Etki etmek istiyorum ben. Okunsun istiyorum. Hatta beğenilsin de istiyorum, utanmadan.
Yazıların okunduğunu, yorumlardan bağımsız olarak okunuyor olduğunu başka başka istatistik yöntemlerle görüyorum zaten ama nedense yorum istiyorum. Bu eğer bir olgun olmama arazı ise, evet ben olgun değilim, duygusalım bu bağlamda belki. Ama böyle hissediyorum, ne yapalım. Ondandır bu blogda seyrek aralarla mızırdamam. Zaten ortada, mızırdadığımda da insanlar gelir, "yaz lan uzatma, okuyoruz işte" anlamına gelecek şeyler söylerler. Örneği vardır. Gergin abi, Viva ve diğerleriniz :)
"Yaz bana, yazayım sana" konusu. Katılmıyorum. Çabuk ayıklanıyor o konu benim dediğim bu halden.

* Viva.:
Geçen yorumuna cevap verirken söylemeyi unutmuşum. Ben hala senin yorumlarını ekranda karış hesabı ile ölçüyorum, haberin olsun. Na böyle iki karışın altında kalırsa kıskanıyorum, ona göre. ;)

* Veroçka..:
Ben, dediğim gibi. Bayaa da beğenilmek, tatmin, yapabiliyor muyum görmek isteği, fikri ifade edebiliyor muyum görmek isteği gibi şeyler için yazıyorum. Ayrıca seyrek gelen ve uzun süren arıza dönemlerinde kendi kendime çözüm olarak hobiler edinmişimdir. ÖSS sınavı sonrası krizde bildiğin dikiş ipinden basit kilim dokuma yöntemi ile bileklik dokumak mesela. Ama özelliği bilekliğin kendi bileğimin üzerinde dokunması ve iki ucunun dikilerek birleştirilmesi idi. Aynısını pazu bandı olarak da yaptım. Kendi kendine kopup düşene kadar da sökmedim. Eridi, düştü ikisi de. İkinci seri maket gemi idi. Üçüncü de bu blogdur.

* Kadeh:
Tabii ki, yazdı bana yazayım ona... değil. Yazayım ona ki bana da gelsin yazsın.. hiç değil.

* Çağlar:
- Bak abi, krep yaptık, yedik. Keyif yerinde, topluyoruz yorumları.
- Konuşma len, yuttun hepsini kreplerin.
- Pardon abi.

* Veroçka...:
Cık, görev olan hobi bu. Bırakmam dağınık :)

* İsimsiz Atalet:
Z'li Zül var. En kral Z odur. Gerçi artık şimdi S'li.

* Veroçka....:
İyi bişey dedi.

* Delilamba x 7:
Teşekkür ederim hepsi için. Anladım sanırım seni ve yapmak istediğini. O nedenle de teşekkür ederim.

* Atalet:
Topluyom ki. Azimliyim, bitircem. :)

* Dolfin:
Doğru anlamışsın. Kendimize hükmedebiliriz eğer istersek, diyorum.

* Veroçka.....:
Bilmem, misalle istersen. Hala katılmıyorum zira. Ya da olasılık emmisine bırakacağız anlaşmazlığı. "Öyle de olabilir, böyle de" diyerek çıkacağız işin içinden.

* Veroçka......:
Atalet yok, akşam gelir anca buraya. Belki de gelmez.

Not: Bitti galiba yorumlar. Tamam. Şimdi yenisi için düşündüklerimizi hazırlama zamanı...

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 24/2/2008
Yorum toplayan bi tek çağlar

Benim bu üstteki, isimsiz kalmışım. pardon.

Çağlar dedi ki...

imbirgaripsinbirgaripler 24/2/2008
anam coşmuş burlar geç kaldım geç kağıdım var olur mu?

insan kendi kendinin koyunu olmalı aslında. yöneten kendi yöntilen kendi.. nası uleyn bi saniye..böylece insanın en iyi dostu gene kendi olur. ne güzel. böyle olmalı evet ..neye odaklanıyorsak o oluyor bir de kendimizi bırakmaya odaklandığımızda kendimizi bırakıyoruz.depresyona girmek çok kolay mesela.olaylara bakış açımızda önemli.çok korkunç bi şey belki de o kadar korkunç değildir.biz onun korkunç olduğuna odaklandığımızda gerçekten korkunçmuş gibi etki bırakıyor. ama geçip gidecek telafi edilebilir bi şey gibi düşündüğümüzde telafi olup gidiyor. herşeyi kafamızda biz yaratıyoruz büyütüyoruz küçültüyoruz. öle bi şi.

Çağlar dedi ki...

birdeliningunlugu 25/2/2008
Öğrenme Keyfi

'Sokrates'te anı yaşamak fikri vardır. Baldıran zehri içip, kendini öldürmeyi düşündüğü günlerde bir öğrencisi yanına gelir. Elinde değişik bir saz vardır. Bu sazın nasıl çalındığını öğrenmek ister. Ölmek istediğini bilen öğrencisi der ki: 'Hocam öğreteyim ama sazı çalıp, hiçbir zaman keyfini alamayacaksınız.Buna vaktimiz olmayacak.' Sokrates, 'Biliyorum. Ben sadece öğrenme keyfi için sordum'.

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 25/2/2008
nası yani

* İmbir:
Evet aynen öyle. Doğru, onu diyordum ben de.

* Deli:
Anlamadım.