11 Şubat 2008 Pazartesi

Ev ilişkileri


En uzun süreli ilişkiyi bilgisayarla yaşıyorum. Sürekli askıntı oluyor. Nereye gitsem peşimde. Koluma takıp gezdiriyorum. Bilirsiniz, pek de nazlı olurlar bilgisayarlar. Ama ne kadar değişken ruhlu olsalar, ne kadar hassas bir yapıda olsalar, ne kadar çok ilgi isteseler de hiç yapmak istediğimi yapmadıkları olmamıştır. Hayatıma giren her türlü bilgisayara -ama zor, ama kolay- dediğimi yaptırdım. Sonuçta karmaşık da olsalar deterministik(nedensel) dünyanın vatandaşlarıdır bunlar.

Klozet var mesela kafayı taktığım. Yanlış olmasın, kafamı klozetin herhangi bir yerine takmıyorum. Hele içine hiç sokmuyorum(Belki biraz kıçımı sokuyor olabilirim). Ama sonuçta ne kadar karmaşık olabilir ki: Delik var, sıçıyorsun. Su rezervuarı ve o rezervuarın içeriğini, senin içeriğinin üzerine boşaltmak için bastığın bir düğme var. Nasıl bir dert olabilir, olamaz dert falan. Nettir olaylar. Ne bileyim, kalın sıçmışsındır, klozet bunu kabullenmek istemeyebilir, ikna edersin. Ya da işte sular kesiktir, rezervuar boştur, dolmamıştır. O düğme bozuktur, ya suyu boşaltmaz ya da boşalmış suyun yerine yenisi dolmaktadır ya, şamandıra durdurur akışı düğmeye bağlı şekilde, takılır, sürekli akar falan. Siz hiç, herşey düzgün olduğu halde size olan kızgınlığından dolayı su boşaltımını reddeden klozet gördünüz mü. Ya da yaptığınızı gururuna yediremeyip iade edenini?

Kapılar var sonra evde. Açıyorsun, öbür tarafına geçiyorsun. Böyle bir işlevi var insan hayatında kapının. Ayırıcı olduğu kadar buluşturucu da. Kapı mesela arkasına geçip üşüyeceğiniz(dışarı çıkıyorsunuz) düşüncesi ile açılmamazlık eder mi. Etmez. Açılmıyorsa başka bir nedeni vardır daha basit(Occam'ın usturası ilkesi). Kilitlidir vb. Yani bir kapının en beklenmez davranışı siz giderken arkanızdan gıcırdamasıdır. Üzüldüğünden değil, yağsız kaldığındandır o da.

Koltuk var başka bir gıcırdayan. Aha yine gıcırdadı bak. O da "hayvan herif, niye abandın üstüme, kalk" demiyordur. Hele ki "Beni ne doktorlar istedi de annem, işlemeli kanepeyi dinlemedim" hiç demiyordur. Vidaları gevşemiştir.

Ev eşyalarında hayat nettir. Karışık ve düzensiz ve değişken ve tahmin edilemez değildir.

Kombiyi düşünün şimdi. Evet evet kombiyi. Hadi hep beraber kombi düşünelim, ya da olmadı, şofben düşünün. Kombi fıtratı gereği su ile ilişkili bir hayvandır. Su damlattığında kara kara düşünmezsiniz acaba üzüldüğü için mi ağlıyor yoksa sevindiği için mi demezsiniz. Pis sömürgeci ingiliz anahtarını alır sıkarsınız, damlatmaz(Damlayan yere ped ya da bebek bezi bağlamak reklamlarda olur, ki saçma).

Telefon, düğmeleri var. Basarsın, dediğini yapar. Ocak, bunun da düğmeleri var, çeviriyorsun. O da öyle, ne dersen onu yapar. A evet lamba da öyle.

Şimdi gelelim zurnanın (üflediğin için) zırt dediği yere. Evde bunlarla ve bu çeşit bir ilişki içinde yaşadığında başka çeşit ilişkilere kafa yormak istemezsin. Saçma gelir. Anlayamazsın, anlamlandıramazsın, reddedersin, kaçmak istersin eve.

Determinizm ile ilgili ama yazı ile ilgisiz not: http://caglarbilir.blogcu.com/1191049/



14 yorum:

Çağlar dedi ki...

jidotakafu 12/2/2008
ıı ıııhhh...

Ben bunu sevmedim çağlarım bilirim...
yani geçerli ,haklı ve yerinde bir bahane gibi gelmedi bu bana..

Ne yani şimdi ...
Sebep ve tepki ihtimallerini az çok kestirebildiğin
yani tahmin edebildiğin ve çözüm yollarının
senin elinde olduğunu bildiğin için
(ha ben ingiliz anahtarını sorsan bilmem mesela ama öğreniriz lazımsa )
ruhu olanlardan ya da
onların problemlerinden bu şekilde sıyrılmaya çalışmak ,
yaşanması muhtemel sorun ve sıkıntılardan,
güzel anları kaybetmek pahasına kendini soyutlamak
çok da akılcı ve doğru gelmedi bana ...
Anlatılmak isteneni doğru mu anladım bilmiyorum ama...
(evet ...evet tırsıyorum artık seni anlayıp anlayamama konusunda nolmuş!!)

Neyse de şöyle diyeyim ben madem...
Gıcırdayan ve bir yağ ile sorununu halledebileceğim
ekstradan bir kapıya sahip olmaktansa ,
haftada bir alakalı,alakasız şeyleri dert edip
bana gelen ve zırlayan, benden destek bekleyen
bir dostu tercih ederim...
Galiba ...
Sanırsam...
Öyle gibi geliyo yani...
En azından ruhu var ,konuşuyo
ve tepkileri değişkenlik gösteriyordur di mi :P

ya bak şimdi tam yorumu bitirecektim ...
Dedim yok bu başka bişeyden bahsediyor galiba...
Ama yazmış da bulundum ...Artık olsa da olmasa da...
Sonuç olarak şunu diyim ben peki...
(İnatla ve ısrarla uzatıyorum ya :)) )

Sorun olmalı hayatında insanın , toplumların ,
dünyalıların,cem'i cümlenin işte...
Tek dert kapı gıcırtısı olursa
o çekilip bırakılan nefes keyif vermez bence...

(İçimin sesi olsun bu da);Yeter yaaa Jido...Kop gel anacım...

Muaahhşşş bi de...
( bu dıştan sesti seni öptüm ehihi :P )

Çağlar dedi ki...

alpernatif 12/2/2008
........

Sessiz sedasız,her dediğine he diyen sevgili(ler) bulmuşsun işte
Allah mesut etsin :D

Jidooooooooooo
Ben de kendimi özel zannetmiştim :P

Çağlar dedi ki...

jidotakafu 12/2/2008
Natifime...

Ayy öyleydi öyleydi de...
Bu gariban eşyalarla takılmaya başlamış..
Şefkat göstereyim dedim Alperim...
Fena mı etmişim ki ..
Kıyak olsun bu sefer çağlara :P

Çağlar dedi ki...

atalet 12/2/2008
.

bazen onlar da sana gıcıkmış..
inadına seni delirtmek için.. yapıyomuş.. ya da çalışmıyomuş gibi gelmiyo mu..
nası yani..
tek ben miyim tüm evin bana karşı olduğunu düşünen..

ama sanırım tekmeleyince.. sesi çıkmayan şeylerle yaşamak daha kolay.. evet..
o diklenir inatlaşır.. kapanmaz mesela o kapı..
sonra sen de tekmelersin.. kapanır..
ama sonra gerektiğinde gene açılır.. hem izi de kalmaz.. ..
durur ööle.. filan..

benim sanırım biraz dayanıklı tüketim malzemeleri ile yaşam paylaşasım var..
ama baya dayanıklı..
ya da kum torbası..

Çağlar dedi ki...

atalet 12/2/2008
.

Evde bunlarla ve bu çeşit bir ilişki içinde yaşadığında başka çeşit ilişkilere kafa yormak istemezsin. Saçma gelir. Anlayamazsın, anlamlandıramazsın, reddedersin, kaçmak istersin eve.


evde rahat verin bari mi demek istedin..
=Pbana ne..
benim yok ki rahatım evde..
seninkini de..
kaçırabiliriz o zaman =)

Çağlar dedi ki...

somebuddy 12/2/2008
sahip

sen bu eşyalar ve eşyalarla olan ilişkiden bahsedince, sahip olduklarımızın bize sahip olması durumu geldi aklıma..

gene alaksız olacak belki ama bu bilog serbest çağrışıma açık ne de olsa..

bir tost makinesi alırız mesela.. nedir fonksiyonu? tost yapmak.. çok basit değil mi? tost yapmak için gerekenler nelerdir? iki adet ekmek ve biraz peynir.. belki üzerine bir parça yağ.. hadi çok atraksiyonel olsun dersen arasına sucuk, salam, domates v.s. v.s. de konabilir.. neyse.. mevzuumuz yemek ve muhteviyatları değil.. aletler..

tost makinesinde ne olmalı tostu yapabilmek için? en basitinden rezistans di mi? ısınacak ki, kızartıcak, kaşarı eritecek falan filan..

ha niye o zaman uzay mekiği gibi tost makineleri alma gayemiz?

hayatta sürekli daha büyük bir ev, daha güzel bir araba, son model bir cep telefonu, son moda kıyafetler, uzay mekiği kıvamında tost makineleri v.b. gibi şeyler edinmek için çalışan didinen ve sonunda da edindiklerinin sahibi değil de esiri olan bizler değil miyiz?

bitmek bilmeyen taleplerimizi karşılamanın yanı sıra elimizdekileri korumak için sarf ettiğimiz çabanın ne kadarını ruhumuzu güzelleştirmek için harcıyoruz ki?

yani aslında eşyalarla olan ilişkimiz sandığımız kadar kanıksanmış mı acaba?

evimize kaçarken, temel fonksiyonu bize hizmet olan eşyalarımıza sığınırken, aslında sahibimize sığınmıyor muyuz?

hamiş: saçmaladım mı acaba? :))

Çağlar dedi ki...

verocka 12/2/2008
...

garip bir düşüncedir

eşyaların hakkımızda düşünceleri hakkında düşünme tarzı.

kapı kapatılırken ne düşünür

veya klozet...

pisi ile uzun bakışmalarımız olmuşsada

zorla hiç bir şey yaptıramamışımdır.

zorla güzellik olmazmış hemde.

aslında iyi bi konu bu.

ama işim niye başımdan aşkın bilmiyorum.

bide canım sıkkın

yemek annemde gelmiş ya

sonra yazarım ben.

sağlam kafa ile.

Çağlar dedi ki...

eryol 13/2/2008
ne, sucuklu tost mu? tereyağı da sürelim ama..

fayt klap derim çağlarım sana, taylır dördın derim. ikea nın mobilya pompalaması derim. izlemediysen, başını izle en azından derim.

"sadece her şeyi kaybettikten sonra özgür kalabiliriz"

(patlatma evi, bana ver eşyaları :D )

Çağlar dedi ki...

sarkuteri 13/2/2008
adım adım

Bazı yorumcu arkadaşlara katılmıyorum. Çağlar bilimsel temelli bir adam olarak işe en basit yaşam formlarıyla, mobilyalarla başlamış. Yani insanlarla ve sosyal ortamlarla alıp veremdiği bir durum yok...

Klozetin, bilgisayarın, kapının birer yaşam formu olduğunu inkar etmeyin lütfen. Kuantum fiziğine göre maddenin de bir bilinci vardır. İşte Çağlar sebep sonuç ilişkisi ve deneme yanılma yöntemleriyle bu varlıklarla iletişim kurup onlarla iyi geçinmenin en temel kurallarını formülize edecektir. Esas amacı, bulduğu bu formülleri daha karmaşık yaşam formlarına uygulamaktır. Bu bağlamda balkonda güvercin pisti kurması boşuna değildir. Çamaşır makinasından hemen sonra çalışmalarına güvercinlerle devam etmek niyetindedir. Eh ondan sonra ne kaldı ver elini ördek, kaz, tavuk, kuzu oğlak, deve, goril, maymun, insan.

Belki biraz yavaş ama emin adımlarla ilerliyor Çağlar. Ya onun kadar şanslı olmayanlar naapsın? Misal ben çimenler üzerinde takıldım kaldım. Bir sene boyunca suladığım, kırptığım otlar bana hala ilk kez görmüş gibi bakıyorlar, aramızda bir sinerji oluşmamış. Bu aşamayı geçip esmer tenli, dolgun hatlı bir latin bayanın kalbine ulaşmam kaç yılımı alır dersiniz?

Yoksa ara basamakları atlayıp bir maymuna çıkma mı teklif etsem?

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 13/2/2008
top tipi tipi top ha bi de lama

* Jido:
Açıkçası bir bahane yazısı değil de bir tespit yazısıdır bu yazı. Böyle bir adamın böyle bir öğrenme süreci içinde olduğu ve böyle bir dönüşüme uğrayacağı tespiti. Alışmak, uyum sağlamak falan diyebiliriz. Hep soğuk memlekette yaşayan sıcak memlekette uyuyamaz ya, onun gibi birşey.
Tamamen doğru anlamışsın, yani yanlış anlamış değilsin. Hem niye ben böyle bir hava yarattım ki bu blogda, böyle olsun derdinde değildim.
Ama açık ve net ifade edelim, burada bir tercih anlatılmıyor. Belki bir kaçış anlatılıyor olabilir. Kaçış tespiti.
Ahhyy bi de öpülmüşüz, daha ne isteriz başka :)

* Alper:
Üzgünüm abi, öpülme konusunda altyapı bende daha iyi :D

* Jido2:
Bak bakk, lütfedilmiş. ne yapalım

* Atalet:
Yok valla ben barışçı biriyim. Olmazsa atıyorum direk :)
Reklamda olduğu gibi değil o dayanlıklı ev aletleri. Kum torbası iyi evet.

* Sambadi:
Tüketim toplumu mirim, tüketim toplumu. B.o.k var afedersin, dediğin gibi lazım olduğu kadar kullansak di mi. Yok işte. Birbirimizi fişekliyoruz. Evet reklam böyle birşey, fişekleyici.

* Veroçka:
Canın sıkkın olması. Eşya yapmamıştır bunu, insan yapmıştır.

* Gökhan:
İzledim başını abi. Hatta yarısını. E evet ama göbeğimizden sosyal yapıya bağlıyız. Zor oluyor tarzanlık ya da sakallılık.
Ev senin, buyur. Zaten zayıflatmak lazım evi.

* Yec:
Kesik çayır biçilir mi türküsü ve senin o türkü burada yer aldığında yaptığın yorum geldi aklıma nedense. O kadar mel değillerdi o çayırlar o türküde :)
Eric Bana ile danaa girmek, yec ile maymuna çıkmak... evet. Sıyırıyorum mütemadiyen.

Çağlar dedi ki...

verocka 16/2/2008
...

demekki hala canım sıkkın

yazıyı okuyup okuyup ne yazsam diye düşünüyorum

işe yarar hiç bir cümle gelmiyor aklıma.

ama hala aynı fikirdeyim bu konu önemli bir konu. ( ben yoramasamda)

yarın bidaha okuyup yine düşüncem bakalım nereye varacak sonum.

Çağlar dedi ki...

bitti 24/2/2008
......

ben bu ilişkisel durumları sevdim
daha önce hiç düşünmemiştim evdeki eşyalarla olan ilişkilerimi;=))

Çağlar dedi ki...

isimsiz 25/2/2008
cık.

yok, benim ev eşyaları ile ilişkim o kadar kolay yürümüyor. Anlamıyoruz birbirimizi. Kombi damlattığında vallahi kara kara düşünüyorum acaba neden diye. Neresinin sömürgeci anahtarı ile sıkılması gerekiyor bilemiyorum, çaresiz hissediyorum karşısında. Gıcırdıyan, düzgün çalışmaya itiraz eden eşyalara ne diyeceğimi bilemiyorum genelde, üstüste geldiler mi "imdaat" diye kaçasım geliyor (kırk yılın başı kullanacağım tuttu, bu sabah portakal sıkma makinesinin yaptıklarını -yapmadıklarını - görecektin. Derdi deydi anlamadım) Hep dillerini anlayan birinin tercümanlığı gerekiyor. Üstelik böyle birini bulmak, bir bakıvermesini rica etmek de her zaman mümkün olmuyor.

Bak şimdi de blogcu ısrarla beni "isimsiz" gösteriyor, bilgilerimi yazdığım halde beni tanımazlıktan gelmiyor. Hiç de "net" değil işte bu araç-gereçlerin davranışlarının altında yatan nedenler, bir sürü bilinmez... (başak)

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 25/2/2008
evsel haller

* Veroçka:
Geçmiş bu yazıyı anlaşılan.

* Bitti:
Öyle bizim bakış.

* Başak:
Tamirci gözünü açacaksın. O zaman göreceksin. Tamirci gözü ne dersen.. gönül gözü gibi birşey.