17 Aralık 2006 Pazar

Bi gün bi mühendis, bi sanatçı bi de bilimci...


Mühendis; elindeki malzemeler ile çözüm üretir, problem çözer. Sanatçı; birşeyleri ortaya çıkarır, bunu yaparken ruhu katık eder. Bilimci(bilimadamı diyecem, kızacaksınız, bilim insanı yapma lafına da kılım); problem üretir, çözüm yolu, yöntemi de ortaya koyar.

Basitçe işbölümü yaptık. İş ilişkisine de bir bakalım.
Normalde sanatçı oturur kıçının üstüne, başına buyruk birşeyler yapar. Diğerleri de bakar, o kadar.
Bilimci hiç yokmuş gibi yeni yeni sorunlar yumurtlar, sonra da genelde çözemez bunları, ama arada şöyle yapsak nasıl olur'lar çıkarır. Bunlar da yanına kar kalır. Sözde mühendisin işini kolaylaştıracaktır, ama hakir görür, sallamaz onu.
Mühendis zavallım da dertli adamdır. Çöz derler, para mara da vermezler. O da uğraşır, birşeyler çıkarır ortaya, genelde hep de dandik olur çözümleri. Bu derdin verdiği stresle, başına buyruk biridir. Normalde sanatçıdan da bilimciden de fikir alması, yakışıklı çözümler üretmesi gerekirken pek sallamaz onları. O ucube çözümlerin sebebi de buradadır zannımızca.

Buraya kadar olması gerekenleri anlattık. Hemen de karşı tezi ortaya koyalım:
Emmi, nerede buldun bi sanatçı, bi bilimci bi de mühendisi de sarımsak ezici el aletini yaptırdın, manyak mısın. Patron bize; hani bana hani bana demez mi.
Yani demem o ki hiçbir zaman kaynaklar yetmez ve bu kadar güzel işbölümü yapılmaz. Olan, birilerinin herşeyi birden yüklenmesidir. Sanatçı zaten sallanır. Bilimci hepsini yaparım der, o zaman adı danışman olur, yine de elini kire yağa bulaştırmaz. Paranızı alır, akıl verdiğini sanar ama aklını alırsınız, gider. Mühendis lavuğu da paso yapar, yaptığı doğru dürüst olmadığı için de sürekli yıkıp yıkıp yapar geri.

--Açıkçası bu konu aklıma hangi gündelik farkındalık üzerine geldi, unuttuğum için geveliyorum lafı--

Sanırım şöyle bir durumdu:
Sabah açtım. Elimde kahvaltılık malzeme, bayat ekmek, ve klasik altı bir mutfak vardı. Kendi kendimi mutlu etmem, ufak atristlikler yapıp güne renkli başlamam gerekiyordu. Tulum peynirini öyle klasik beyaz yemek yerine, incecik ufaladım, üzerine kekik de ufaladım. Renk olsun diye pul biber ekledim. Tatlı olsun diye de karabiber. Tarzı değişsin diye de zeytinyağı ile ıslattım, püre ettim. Ama sızma olanla yaptım, riviera beklemede. Zeytine de limon, pul biber, yağ muamelesi çekebilirdim, ama kısıtlı kaynakları verimli kullanmak kanımda olduğu için vazgeçtim.( salladım aslında ) Ekmekleri ise dilimleyip büyük teflon sahanda ısıttım/kızarttım. Yaparken farkettim de ben uzun süredir evde ekmeği kopararak yermişim, dilimlemeyi unutmuşum. Tekrar metropol adamı mı oldum ne. ( Saçmalama, metropol erkeği ekmek mi yer, kahvaltıyı yağı azaltılmış yüksek lifli gevrekle yapar, şuursuz! )
Sonuçta ekmek, peynir, tahin-pekmez, zeytin, reçel, çay menüsü beklenenden pek farklı tatta ve renkte idi.

"Oğlum hayat sana Hanya demiş sen Konya anlamışsın", derseniz pek cevabım yok. Bura benim değil mi, bu şekilde de batırabilirim sanırım.

Not: Endüstri mühendisi, endüstriyel tasarımcı, proje yöneticisi, halkla ilişkilerci, pazarlamacı v.b. falan demeyin, boğarım :)


7 yorum:

Çağlar dedi ki...

hicasliyok 17/12/2006
Canım Çekti.

Okudum ve tahinli pekmez istiyorum ben. Canım çekti. Canım çekti hatta elim de çekti.Yeterli miktarda pekmezimiz yok. Yaptığınız şeyler ile ilgili Aziz Nesin'in "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez-1" kitabında bir anısı vardı. Çok iyi hatırlıyorum; zeytin ile ilgiliydi ama neydi? Şimdi içeri gidip tekrar karıştıracağım kitabı. Muhtemelen karıştırırken okumadan geçmeye kıyamayacağım şeyler çıkacak karşıma ve ben ders çalışmam gerekmesine rağmen akşamımı kitap okuyarak geçireceğim yine. Peki trigonometriyi kim çözecek? Hı? Mühendis mi? Yoksa mevzubahis bilim yapan adam mı? Olmadı bir sanatçı getiririz. Matematiği sanat haline getirmiş manyaklar var. Mümkünse onlardan bir tane. Hadi ödevi yaptık diyelim; yarın ki deneme de ne yapacağım peki? 1/sinX'e secX'i işaretlemiştim geçen hafta. Çıkınca kendi kendimi yedim. (Tahinli pekmez niyetine. Resimlerde belli olmuyor ama tahini fazla kaçmış pekmez rengi saçlarım var benim. Yaaa..)
Niye bu kadar büyüttüysem şmdi ben?
Yazasım vardı heralde.
Buyurun yorumumuz hazır. Afiyet olsun.
AsLı

Çağlar dedi ki...

dilaya 17/12/2006
tamam demeyiz....

Aşk olsun pazar kahvaltısı hazırlıyorsun bizi çağırmıyorsun... Neyse.... Ben detoxtayım zaten...

Çağlar dedi ki...

kevserbanu 18/12/2006
Katre dedi;

Mühendisin dert adamı olduğuna katılıyorum. Faydaya en yakın üretim onunki çünkü.Sanatçı en rahat olanı görülüyor bakınca. Çünkü sermayesinin çoğunluğu kendi hayal gücü. Ve hiçbir kalıba bağlanma zorunluluğu hiç bir yöntemi takip etme kaygısı yok.Onun görevi ruh sancılarını ya da sevinçlerini abartmak ve seçtiği sanat(imge şablonu) ile sunmak. Sunmaktaki amacı paylaşmak da olabilir, kusmak da, öğetmek de, dikkat çekmek de, rahatamak da, öyle olması gerektğne inandığını yapmak da...

Bilim adamı ayırmını ben çok yapmazdım doğrusu.Katregorim iki de sınırlı kalırdı.

Her iki alanda da bir üst basamağın bilim adamlığıyla örtüşen bir rolü vardır çünkü.Mühendis bilim adamı ve sanatçı bilim adamı... Bunlar artık işin adını koyan, üzerine konuşan; değişim, gelişim üzerine nutuk atabilen ve yapılanları bilimsel metod algoritmasına sığdırabilenlerdir.

Ama sanırım bilim adamı derken daha çok temel bilimcilerden bahsetmek istedin.Bu adamların asıl meselesi olasılıklardır.

Sorun, eksik tesbiti ya da anlamlandırma çabasında çözüm ihtimalleri, sebep ihitmallerini araştırırlar ve dünyayı benim anladığım kanattaki bilim adamları matematiksel dille anlatmaya çalışırlar.Yani onların akıllarına eseni yapma hürlüğü yok sayılır.Dertlerini tensörlerle,matrikslerle açıklamaları bilemm kaç kontrol ve deney gurubuyla uygulamalar yapmaları, standart sapma hesapları yapmaları bunların şartlarını sıkı sıkı not etmeleri gerekir.Pirleri hala kim ne derse desin Dekart'tır.

Hakikati köşeli ama itiraza en az meydan bırakan bir yöntemle yazar bilim adamı.

Sanatçı kendi hakikatini yazar.

Mühendisin kaygısı hakikati aramak değildir.Hakiki malzemeyle hakiki sonuç üretir o da...

FALAN FİLAN :P


Gündelik farkındalıklarını seviyoruz devam..

Çağlar dedi ki...

imbirgaripsinbirgaripler 18/12/2006
yorum

merhaba ,hepimiz neyle,hangi işle uğraşıyorsak onu yaşam tarzına böyle yansıtıyoruz işte.çoğumuz farkında değiliz.siz bu farkındalığınızı anlatınca bende bir düşündüm daha çok olmasada yaşamıma yansımış durumda
neyse benim kahvaltım sadece peynir çeşitlerinden oluşuyor tarif güzel görünüyor deneyeyim bir:))sağlıcakla kalın

Çağlar dedi ki...

gergin 19/12/2006
BİLİM ADAMI

"Bilim adamı" lafına kimsenin kızmaya hakkı yok.
TDK Bilim adamının tarifini şöyle yapıyor:
Bir alanda derin bilgisi olan kimse.
"Bir sanatçının, bilim adamının düşünmek için bol zamana
ihtiyacı vardır."- H. Taner.
...
Kızacak olanda böyle eften püften hikayelerle uğraşacağına
daha ciddi sorunlar var;onlarla uğraşsın.

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 24/12/2006
ilginç, yazıları toplamamışız...

* Aslı:
Tahini fazla kaçmış pekmez... Bilemedim. Ben herhalde pekmezi az olmuş kumral derdim(doğru mu dedim ki)

* Dilay:
Detoks, o toksinler de lazım.

* Banu:
Sınıflandırmalar ölçütlere göre yapılıyor. Senin yazından benim anladığım gizli ölçüt(tamamen yanlış da anlamış olabilirim) sanatçıyı en üste koyuyor gibiydi. Neyse.

* İmbir..:
Nasıl oldu peynir.

* Gergin:
He gözüm, he başım... Forma çok bakar oldu gençlik, işlevi unuttu üstelik.

Çağlar dedi ki...

isimsiz 14/1/2007
hayatta başarılar

sizi tebrik ediyorum başarıların devamını dilerim