17 Şubat 2007 Cumartesi

H. Çağlar Bilir - 2

Mimlenme bahanesi ile kendimizi anlatmaya başladık, sonra tepkiler pek olumlu olunca, bizim de hevesimiz yerine geldi. Aha arkası yarın, aşağıda...



Hüsnü Çağlar Bilir; hala Antalya'lı, hala Ankara'da çalışan, hala
yüksek lisans eğitimine devam eden, hala mühendis, hala bekar bir insan
evladıdır.

Bir önceki yazıda bolca keyifli halde doğduk, ilkokul
yıllarını hallettik, ortaokul ve lise yıllarını ise isteksizce
anlattık. Bu zaman dilimine dair aklımızda kalan başka enstanteneler
var, onları yazayım biraz...


Mesela dersane yolları: Antalya'da eski beton kahvenin orada
yaşıyorduk, dersane de maç dersanesiydi(kaldı mı acep şu an) -sanırım-
tankerler işhanının arkasında idi. Bu iki nokta arasında hep yürüdüğümü
hatırlıyorum.

"Ömrümün en uzun, ömrümün en kısa yolu" geyiği yapacak
değilim ama nedense aklımda kalmış işte. Gidişleri değil ama dönüşleri
kare kare hatırlıyorum. Hatta fonda yağmur var. Kalekapısı, şimdi araç
trafiğine kapanmış yol,  yukarı, ne camisiydi o, kömürcülerin ordan
ilerdeki, sonra yukarı muratpaşa camisine kadar, oradan sola milli
egemenliğin oradan devam, güllük caddesini atla, tavukçunun oraya kadar
git, ordan 4-5 apartman ileride bi bar var, arasından sağa dal, yüzüncü
yıl'a çık, koş, koş.. samanyolu pastanesine kavşağa varmadan gene
karşıya geç hamamın önüne çık yukarı devam... sonra turgut reise bağlan
eve geç. ayakkabının içinde çoraplar ıslak ama ayaklar üşümüyor. bunu
ankarada yapsak bokumuz donardı be.

Sonra başka bir fotoğraf gece çekilmiş, elimde bir çift bez
ayakkabı, omzuma atmışım yürüyorum. bunlar normalde ayağımda olması
gereken ayakkabılar, ayaklarım çıplak yani. hava çok sıcak, üstümde
tişört, şort... saat gece 23. mekan falez otel ile turizm otelcilik
arasındaki caddenin kaldırımları, eve dönüyorum.


Ortaokul 2, 3 ve lise 1 yıllarının yaz sezonlarında Antalya
Konyaaltı plajında Duvalya restoranda çalıştım. Sağolsun belediye, şu
an o restoran yok, biiç park var. Yarı zamanlı iş denir mi buna. her
yaz 3 ay çalıştım. İlk kez orada saatlerce ayakta durmak ne demek
öğrendim. Sabah saat 09-10 gibi başlardık, gece eğer hiçbirşey yoksa 23
gibi paydos ederdik. Eğer yemeklü düğün falan varsa paydos saat 03 04'ü
bulurdu. İşte oradan eve dönüşüm yürüyerek olurdu. Plajdan yola,
varyanttan da yukarı çıkardım. Sonra da eve direk. Havanın ciğeri,
ayakkabının da topukları delirttiği zaman da işte çıkarıverirdim.
memeleketin yollarının temiz olduğuna bakmayım, o kaldırım taşları
batıyor insanın ayağına, cam da batıyor. neyse...

Bu restoranda ilginç arkadaşlarım oldu, o arkadaşlardan biri gitti
karısını vurdu, hapisaneden mektuplaştık mesela. biri ile sözleştik
restoranın arkasında kavga etmeye ama tırstım, konuşarak hallettim
mesela. yarımlık efes biraların 24'er taneden oluşan kasalarda
taşındığını, onların her elde iki tane olmak üzere 4 kasa nasıl
taşındığını, bu taşımanın ne güzel omuz yaptığını gördüm. Sarhoşluğun
insana ne ilginç şeyler yaptığını gördüm. Bi ben sarhoş oldum kendi
sattığım içkilerle, bi müşteri sarhoş oldu elimdeki boşlarla dolu
tepsiyi tekmeleyerek dağıttı. o sarhoşluk hayatımın ilk sarhoşluğuydu
ve votkanın kuştan başka şeylerin de boynunu bükebildiğini öğrenmiş
oldum. aman yazı pek hisli olmaya başladı dağıtalım biraz: yine orada,
canım isterse istanbul ağzı ile canım isterse antep ağzı ile
konuşabildiğim tespit edildi bi abim tarafından. küçük kibar bar
numaraları da öğretildi aynı abi tarafından. hala peçeteden çok güzel
gül yapabilirim mesela. istanbul ağzı ile konuştuklarıma gül de
verebileyim diye öğretmiştir sanırım incelikleri. Bardak nasıl yıkanır,
mayonez nasıl yapılır, plaj şemsiyesi 3 saniyede nasıl çakılır, zaza
kime denir, pinpon 150 kilo bile olsan nasıl oynanıp il birincisi
olunur, hep orada öğrendim.

İş
garantiliydi ama az paralı idi. daha çok şey var ama sanırım bu kadar
Antalya yeter, canımız çekerse yazarız yine. Bir sonraki bencillik
yazısında başka başlıklara da zaman ayırmak lazım.

8 yorum:

Çağlar dedi ki...

nsysr 17/2/2007
tam benlik

uzun olsun ama böle hikaye gibi olsun ya.. ben böle yorucu olmayan yazıları seviyorum. yazanın emeğine sağlık :P kime yazdırdıysanız söleyin.hehehehe

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 18/2/2007
neşecim

afiyet olsun güzelim. benim bi çok yazı böyle. sen pek geçici seçirgensin sanırım, ahahea.

Çağlar dedi ki...

KemiKtozU 18/2/2007
.

Anlaşıldı damla damla vericen..
Kanser etcen adamı..Müşeriye de bööle mi davranıyodun..eheh..
Keyiflen okuyup , 'tamam canın istediğinde yazıcaan' bölmeleri bekliyos..:)

Çağlar dedi ki...

imbirgaripsinbirgaripler 18/2/2007
ahanda koştum geldim

antalyayı pek bilmediğimden şu okul yolunu pek çıkartamadım :)baya karmaşık gözüküyor.antalyada teyzemler oturuyor ama hiç gidesimiz gelmiyor oraya pek sıcak.çok güzel bir şehir aslında.restorant işi baya bi öğretici olmuş.zor ama dolu dolu geçmiş.itiraf edeyim özendim size .benim hayatımda aile faktöründen de dolayı hiç böyle bir iş tecrübem olmadı.allahtan belanı mı istiyorsun ne güzel hiç zorluk çekmemişsin diyebilirsiniz.ama böyle şeyler insanı daha çabuk olgunlaştırıyor bence.neyse devamı gelecek galiba bu yazıların bekliyoruz:))

Çağlar dedi ki...

sharquteri 18/2/2007
Pek güzel

Ben de çok bilmesem de aklımda canlandırdım antalya yı. Bir falez bir konyaaltı diyince seni oralarda hayal ettim. Yalnız foto olarak sadece lap top başındaki profil çağlar ı bildiğimden hayali filmim biraz flu oldu sonuçta...

Çok güzel bir iş tecrübesi olmuş. Bar işi değil ama otel fotoğrafçılığı yapmıştım ben de bir ara. Turistlere salça olmaktan başka bir püf noktası yoktu :)

Hehehe. Kavga olayına da cok güldüm. En iyisini yapmışın abi, film değil ki bu... İnsan gözüne yumruk yiyince bir sonraki sahneye iyileşmiş olarak çıkamıyo ki...

Çağlar dedi ki...

handeelibir 19/2/2007
@

Sayın hissiyatlı insan evladı Çağlar,
Bizi çok bekletme ve arkasını getir bu güsel yazının
Peçeteden gül yapım tekniklerini de bir ara anlatıver..
:-D

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 19/2/2007
utanmaz adam bi de anlatıyo bak

* Keşkül:
Abla evet ertafında geziyomuşum gibi geliyor galiba ama öyle değil. Ufak ufak aklıma gelenleri yazıyorum işte. Topla gel topla gel diyorsunuz da, hız bu kadar işte.

* İmbir:
Güzergahı kafana takma, çarşıdan eve yürüyoz say. Sıcağına katılıyorum şehrin, buraya(Ankara) alıştık, memlekete dayanamıyoruz :)

* Yec:
54 kilo, kafası(saç) incecik, çiroz bi oğlan getir gözünün onuna, öyle birşey...

* Hande:
Bakacaz, yazarız herhal. Talepkarı çok...

Çağlar dedi ki...

zuleyla 23/2/2007
...

tam dokuz paragraf yok satırbaşı.. aman herneyse işte... birinciliği 8 e verdim.. çünkü ben orda bir siyah beyaz film izledim...