28 Şubat 2007 Çarşamba

H. Çağlar Bilir - 3 ' ümsü


H. Çağlar Bilir

H. Çağlar Bilir - 2


Artık dizi yazı haline gelmiş şu iki yazının devamını yapayım diye oturdum ama olmadı. Niye olmadı derseniz, anadolu lisesi yıllarından aklımda kalan bir kız vardı, onun adını hatırlayamadım, babası askerdi. Onu bulayım diye yıllığa yollandım ve dolayısıyla da yıllığın içinde isimlerde, numaralarda, fotoğraflarda kayboldum. Bir de sayfaların arasında 3 mektup, bir fotoğraf ve yıllık yazılarının asıl el yazısı pusulalarını bulunca iyice dağıldım.
Ama ben dağılınca blog kapatan biri değilim, yazarım di mi, yazarım evet.

Ne güzel insanlar varmış lisede. İsmi güzeller,cismi güzeller, ikisi birden güzeller. Sonra popülerler varmış, bir de bizim gibiler. Bu an itibariyle Antalya'nın lise kısmını kapatıyorum o zaman.

Ama o zamanlarda dönemlik çalıştım dediğim Duvalya'ya dair de aklımda kalan birkaç küçük şey daha var, onları da yazayım.

Bi kere, iki adet makina. Birisi 50'li model bir bmw motor. ne kadar güzel ve tok bir sesi vardı. Hüseyin abi çalıştırdığı zaman güm güm atardı pistonları. Sonra çalışanlardan biri gıcık olmuş, benzin deposuna şekerli su katmış.

İkincisi kırmızı 70'li yıllardan kalma bi impala, direksiyondan vitesli. Yine Hüseyin abi çok yakışırdı içine. Onunla şehirlerarası da yolculuk ederlerdi.  Kamyon şasesi var bunda, vurdu mu, karşısındaki araba dağılır derlerdi, şehiriçi bir kazasını duydum, gerçekten de öyle olmuş, bizimkinin ise sadece nikelajlı ön tamponunda çizik oluşmuştu.  Sonra yine bir şehirlerarası yolda takla atmış, araç pert olmuş, içindeki bir abimiz de ölmüş idi.

Duvalya'da bir de Tokat kebabı ocağı vardı orjinal. Nasıl anlatsam, böyle türbe gibi kocaman 3 metre boyunda bir yapı. 2 metre yüksekliğinde, tuğladan sanırım. 3 metre boyunca iç yanlarında ateş yandığını, ortasının boş(üstü kapalı ha) orta üstte de boyuna bir demir uzatılmış olduğunu(havada) hayal edin. Biliyorum iyi anlatamadım ama kuzu eti kabuğu soyulmamış patlıcan parçaları ile şişlere geçiriliyor, soğan ve biberler de bir şişe geçiriliyor, domates tek başına kendi şişinde. Bu şişler özel, sapı çengel şeklinde ve o demire asılıyor malzeme. yani şişler demirden aşağı dikine sallanıyor ve yanlarında da ateş yanıyor. De ki pişti, kendi özel pidesinin serilmiş olduğu tepsiye çıkarılıyor şişler ve topluca tepsiden yeniyor.
İşte böyle birşey, merak eden illa ki inderneytten tokat kebabı ocağı diye bulur sanırım.


Ha kızın ismini bulamadım. Son sene başka liseye taşınmıştı galiba. Hoş kızdı, Pluton artık şaibeli bir gezemeyegen, Platon da aslında eflatun renginde bir düşünürdü.

18 yorum:

Çağlar dedi ki...

keşkül 28/2/2007
.

Sen estikçe yaz çağlarım bilirim biz takipteyiz..Bi sözün cuk oturdu.."Daaldıkça blog kapatan biri diilim.."
Aferin..Niye kapatıyoruz ki..İyi günde kötü günde..Nooluyo yani bu konuda sinir oluyom kendime..İyi ki bi kıytırık bloom var..Di mi?Di :)

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 28/2/2007
sırf

bu seriyi sırf keşkül paşa abam yorum yazıyo da hayatta olduğunu öğreniyoruz diye yazacam galiba. baksanıza, ablam diğer yazılara pek pas vermemiş :P

aç aç açç diye çemkirsem (parantez içinde de bloğunu canım, başka birşey değil) desem açar mısın blogu da yazıları da abla.

Çağlar dedi ki...

dolphinblue 28/2/2007
*

bir dönem aklında kalan kızın sonralarında ismini hatırlayamayacağın dönemlerine sahip oluşun, hatta hatırlamak için inat edip, kafa yorup eski yıllıklara dalıyor oluşun...

hayatta böyle değilmidir zaten. birilerinin hayatında bir zamanlar önemli olduğumuz ve bazende onca şey sonrasında onun için hiç bir şey ifade etmiyor oluşumuz. sözüm meclisten dışarı tabii...

yalnız değilsin be çağlarım... vardır herkesin hayatında sonrasında ismini hatırlamak istediği halde hatırlamakta zorlandığı birileri...

hatırlayınca bizimlede paylaş ama :)

dolphin

Çağlar dedi ki...

isimsiz 28/2/2007
.

HARİKASIN!

Çağlar dedi ki...

dolphinblue 28/2/2007
?

kimmiş seni harika bulan bu arkadaş? merakımdan değil öylesine soruyorum yani ;)

dolphin

Çağlar dedi ki...

isimsiz 28/2/2007
.

Bu isimsiz onu her okuduğunda daha çok beğenen birisi.

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 28/2/2007
.

ne oluyo burada bakayım.

Çağlar dedi ki...

alpernatif 28/2/2007
......

Çağlarım Bilirim
Bari sen destek verseydin Ankara'ma :)

Çağlar dedi ki...

imbirgaripsinbirgaripler 28/2/2007
***

kaza kötü olmuş üzüldüm.lise hayatı ayrı bir dönem gerçekten.bazen böyle fotoğrafları karıştırmak iyi oluyor.okulu ziyarete gitmek de çok ayrı bir duygu.tokat kebabıda ilginç duruyor.ahaha anneme sorayım gene ben..

Çağlar dedi ki...

dolphinblue 28/2/2007
**

sen söyle çağlarım, ne oluyor burda bakiim :)

dolphin

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 28/2/2007
cevap

bi isimsizle takıştınız ama anlamadım ben. ayrıca isimsizlerle de muhatap olmamaktayım, pek kaale almıyorum.

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 1/3/2007
asıl toplu cevap - kilolu cevap anlamında değil.

* Dolphin:
Tamam, aklıma gelirse yazarım, söz. Ama bi dakka, ben şimdi farkettim de hep kafamın köşelerinde(evet köşeli benim kafam) kalmış şeylerle uğraşıyorum, zaman kaybetmiyor muyum, ileriye, yeni şeylere bakmam daha mantıklı değil mi. -- Ha mantık dedim. Tamam sallayalım --

* Alper:
Alper konudan bağımsız, kendi son yazısındaki Ankara-İstanbul atışmasına atıfta bulunmuş, anlayamayanlar kaygılanmasın :)

* İmbir:
Kıza bak, beni kullanarak annesini delirtiyor. Kadıncağıza yüklenme ha.
Ah duramadım: "Borani ne anne" diye sor bakalım ne yapacak.

Çağlar dedi ki...

isimsiz 1/3/2007
.

Keşke dinleseniz isimsizleri de.

Adsız olup da sizi hep okuyup sevenler var, bilin. Yakında belki...Ya da uzakta.

Çağlar dedi ki...

eryol 1/3/2007
ahaha ha

Evet Çağlarım, köşeli senin kafa..

Neyse, bu Tokat Ocağını okuyunca bir iki kelam da ben edeyim dedim.

Şimdi, bu senin anlattığın ocak, en kallavi olanları. Köy tipi olanları da var imiş bunların, geçenlerde bir mecliste kuzu çevirme yapsak diye konuşurken bana aktarılanlardan bildiğim kadarıyla. Bu ev tipi olan ocaklar, bir soba şeklinde olup, sobanın orta haznesi boş, kenarında tüm çevresinde kzöler cayır cayır yanmakta imiş. Bu sayede hem soba vazifesi görür, hemde ortasında fırın gibi yemekler pişermiş. Ancak bu yemekler, genelde büyük parçalar halinde kırmızı et olup, böyle olmasının sebebi benim konunun bu kısmıyla ilgilenmemde olabilir tabi. Aynı tarif edilen gibi, iri parça etlerin şişlere geçirildiği, bütün soğan ve patatesinde şişte yeralarak bu ilginç ocakta pişirildiği anlatıldı.

Bu ocağa sahip olmayanlar için ise, pikniklerde yaptıkları yöntem anlatıldı. Konuşmamız bu esnada yağlı piliç grill üzerinde ilerlediğinden örneğimiz köy tavuğu bu sefer. Antibiyotikle ve hormonlarla büyümemiş doğal köy tavuğu (ki biliyorsunuz oldukça zor pişer) (kalabalığıda düşünerek tavukları diyelim), kesilerek temizlenirken, bir yandan kömürler yakılır. Sonrasında, tavuklar birer sopaya geçirilir, büyük bir peynir tenekesinin içine, kenarlarından sopaları tutmak için delikler açılarak yerleştirilir (değmeyecek sağa sola). Peynir tenekesi ters olarak toprağa kapatılır (toparlayalım durumu, ağzı yere bakacak şekilde bir peynir tenekesi var, ortasından geçirilmiş sopalarda leziz köy tavukları bulunmakta), vee üzerine kürekle teneke görünmeyene dek közler atılır.

Peh, nar gibi kızarmış, mis gibi tavuklar butlarından tutularak haşince yenilir.

Neyse, sakinleş, git su iç, dön gel, ne yazdığını oku, uyu ve rüyanda mangalda antrikot gör ey gökhan..

(Hazır yazmışken, o sifon yazısı sebebiyle sizi kınıyorum sayın Bilir, ne var sessiz okuyucu isek?)

Çağlar dedi ki...

sharquteri 2/3/2007
Düşünen adam

Şöyle bir yazıyı ve yazının ayrılmaz parçası olan yorumları okudum. Her yorumcu yazıya kendi mecrasından yanaşmış, çok ilginç... Keşkül blog kapatma durumuna, dolphin aşk meşk olaylarına takılmış. Empati sahibi imbir, koca yazıda gitmiş kaza yapan adamı bulup üzülmüş. Eryol ise bunca zamandır koruduğu "sessiz okuyucu" sıfatını bir Tokat Ocağına feda etmiş. Tam bir psikoloji dersi gibi... Herkes kendi algı odağından yanaşıyor mevzuya... Aslında ortada tek bir yazı var ama birçok anlamak doğuruyor...

Ben de şuna takıldım:

"Ne güzel insanlar varmış lisede. İsmi güzeller,cismi güzeller, ikisi birden güzeller. Sonra popülerler varmış, bir de bizim gibiler" işte bu cümledeki "bizim gibiler" lafı çok zengin bir pınar gibi geldi bana. Buradan çok yazı çıkar gibi de geldi bana... Çünkü bir empati de ben kurarak hemen kendimi o gruba attım... Sakın bu grup erkek erkeğe takılan, tenefüslerde kapı önlerindeki kızları kesmek gibi zararsız hobileri olan efendigillerden olmasın?

Bir de yazının sonuna takıldım:

"Ha kızın ismini bulamadım. Son sene başka liseye taşınmıştı galiba. Hoş kızdı, Pluton artık şaibeli bir gezemeyegen, Platon da aslında eflatun renginde bir düşünürdü"

Yukarıdaki cümlede çağlar "hoş kızdı" dedikten sonra aslında başka birşey yazacakmış ama beyninde atlayan birkaç elektron vesilesiyle hemen pluton gezegenine uçmuş...


Bence kafada tasarlanan ilk cümle şöyleydi:

... Hoş kızdı. Platonik olarak seviyordum onu ama gidip te açılmaya hiç cesaretim olmadı...

Ve belki kızın adını da hatırladı ama buraya yazmadı...

Çağlar dedi ki...

kevserbanu 2/3/2007
Hepimiz Gölgeyiz :p

Aslında varolmamış olup da düşünsel varlığı olan kavramlarda PLATONSU(platonik) durumlar çağrışacağından Şarküteri'yi haklı bulduk.

Platon'un mağarasında gerçek yoktu, gölgeler vardı. Ve gerçeğin mağaranın dışında olduğunu bilmek; gerçek olan, yansıma olmayan, gölge olmayana olan istek platonikliğin kendisidir. Ve bizim her sevdiğimiz - sevmediğimiz asıl olmayan yansımalarla ilgili.

Yani platonik isimsizler varsa biz çok mu gerçeğiz ki eleştireceğiz?

Belgelerin aslı mağaranın dışında. Gördüğünüz herşey noter onaysız fotokopi :p

Çağlar dedi ki...

eryol 2/3/2007
nasıl yani

Banu ben anlamadım, şimdi ocağı yakıp, içinde bir taze kuzuyu kızartıp yediğimiz durum üzerinden bu gerçek dışılığı örnekleyebilir misin? Kuzu etinin mis gibi kokusu, nar gibi kızarmış görselliği, lokum gibi ağızda eriyen etiyle benzersiz tadı, butu tuttuğunda eline ve ağzına bulaşan ve oralardan göğse doğru inceden sızan yağın hissiyatı var elimizde, platonik değil, gerçekten seviyorum ben bu hayvanı.

Ah bide yanında şarapta olursa, "KaraMurat Benim!.." diye haykırabilirim :D
-ge

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 3/3/2007
tamam, biraz kilolu olabilir

* İsimsiz(ler?):
Buyrun, gelin, yazın. Dinleyelim.

* Gökhan:
Evet tokat kebabı fırını resmi (suyunun suyunun suyu) resmi ararken benim de karşıma çıktı o küçük modeller.
Ha patates demişsin aklıma ne geldi bak. Tokat kebabında bu şiş ve içerik konusunda da bazı kıstaslar var. Mesela patates yok tokat kebabında. Et büyük parçalar halinde ve aynı şişte sadece patlıcan var. Yani bi seri şişte et-patlıcan-et patlıcan :) diye dizili. Bi şişte soğan-biber dizili. Başka bir şiş serisinde de domates tek...
Ha bak bu fırının alt ortasında, tam şişlerin altında uzuun bir oluk/yağ toplama kabı gibi birşey var demiş miydim. Orada birikeni düşünün bir de :)

* Yec:
Bizim gibiler: Sessiz, popüler olmayan... aman sen anladın işte, evet.
Son taraf: Yok o zaman da şimdiki gibi hissettiklerimi anlamlandıramayan biri idim sanırım. Konuşurduk ama adı yoktu yaptığımızın, telefonlaşırdık. Hatta hatırlıyorum, bir akşam elektrikler kesilmişti onlarda da bizde de, telefonla uzun uzun konuşmuştuk, korkuyormuş karanlıktan. Mum getireyim demiştim sanırım. Ve yok isim gelmedi hala aklımda.

(Evet telefon telsiz değildi, elektrik olmasa da çalışır telefon, kendi enerjisi gelir o iki telden, ve evet telefon çalarken o açık tellere değmeyin, az da olsa çarpar. Sanırım 48 volt doğru akım)

* Banu:
O mağaradaki herkesin ellerinin bağlı ve birbirlerini görmez şekilde duvara dönük olduğunu da biliyorsun değil mi. Herkesin gölgesi kendine yani...

* Yine Gökhan:
Örnekleyemez. Çünkü o dediğin kemiğine kadar gerçek Uygunsuz, bol kalorili gerçek Gökhan'cığım. :)
Dur bir dağıtayım: Sen kuzuyu seviyorsun diye kuzunun da seni sevmesi zorunlu mu arkadaşım (Nazım'a nazire)