19 Kasım 2006 Pazar

Dün neler yaptım(Aslında bu yazı, bugün neler yaptım olacaktı)


Günlüğü günlük gibi kullanacağım bir yazı düşünmüştüm dün gece ama sağolsun altyapı sağlayıcımız blogcu bizi ayazda bıraktı. Dolayısıyla da yazı bugüne kaldı. Böyle olunca da yazı genişledi. Düne bugünü katarak birşeyler karalayacağım. Ve hatta bu yazı genel yaklaşımımın dışında, biraz görsel olacak. Görsellik için şimdiden kaykıl ört'e (google earth) teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Önce giriş amacıyla birkaç cümle kuralım. Dün bütün gün dükkandaydım ve eğitim veriyor idim. Eğitim bittikten sonra ancak, anlatılabilir saatlere geldik. Akşamüzeri 1700 gibi Beysukent'teki dükkandan araba ile çıktım, Cebeci'ye gittim, traş oldum, Öveçlere gittim doydum, eve döndüm. Bu hareket silsilesinin genel fotoğrafı hemen alttakidir. Yekün de 42 küsur kilometredir. Haritada da sağ alt benim ev, sol üst de Cebeci'deki berber oluyor. Ortadaki yatay düz hat gidip döndüğüm Eskişehir yolu.



İşten çıkıp eve yığılmak yerine, arkadaşları alıp birini Kızılay'a birini de Cebeci'ye bırakma gerekçem yine arkadaşların papaz olduğum, ensemin artık birşeye benzemediğine dair yorumları idi. Muharrem abilere gitmek de tabii ki akşam trafiğinde Cebeci çekmek demek oluyor. Gidiş uzun sürmesi dışında problemsizdi. Berberde Murat benim kafamı inceltirken pek eğlendik gene. Bu sefer yaptığını itiraf etti: Eğer bekleyen müşteri yoksa işini uzatıp duruyor. Yani kafamda eğleniyor. Muharrem abi de geçerken takılıp durdu; hem sana hem kendine eziyet ediyor gibi birşeyler dedi. Sonuç itibariyle ensemde saç yok diyebiliriz. Pek bir natürel etti beni Murat. Ama sağolsun kazık gibi olmuş sırtımla da ilgilendi biraz. En önemli konu ise Muharrem abinin sağlıklı, ayakta ve traş ederken görülmüş olması idi. İşimizi halledip, kahvemizi içtikten sonra ayrıldık. Berberim şu alttaki Cebeci tarafı biraz büyütülmüş haritada, sağ üstteki karenin üst noktasında. Oradan dönerken ise bir micra tarafından gebertiliyordum. Gebertiliyor olmamdan daha eğlenceli olan ise bunu birkeç kez yaşamam oldu. Nedense adam benimle uğraşıyormuş gibime gelmişti.




Amca önce itfaiye meydanında üstüme çıktı. Mekan resmin sağ ortalarındaki Kurtuluş parkının sağdaki köşesi, biliyorsunuz. Sonra Sıhhiye köprüsünden aşağı Maltepe/Tandoğan tarafına kıvrılacakken yaptı bunu. En sonunda da Atatürk Lisesi'nin yanında yolumuza kontrolsüz çıkan bir beyefendi! nedeniyle önümdeki taksi acil durdu, ben de düzgünce dozlayarak durmaya başladım. Ama bu gibi durumlarda refleksleşen bir şekilde gözü dikize diktim. Tahmin ettiğim gibi amca kısa mesafedeydi ve kayarak gelmeye başladı. Eh bu durmda bize yapacak pek birşey kalmıyordı. Amcanın benim bagajla kardeş olmasını engellemek için, ben frenlememi azaltarak
taksiye biraz daha yaklaşıp, emmiye biraz zaman kazandırmış oldum. Belki de bu akşamımızı orada tamamlamamızı engellemiştir, bilemiyorum. Olayımız üstteki resimdeki Ankara yazısının bitiş "a" harfinin altında oldu. Allahtan amca beni Anıttepe civarında terketti de rahatladık :)
Sonra Bahçeli ve Türkocağı caddesi güzergahından Öveçler'i hedefledim. Burada ilginç tek şey Türkocağı'ndaki panayır alanında bulunan ve ne olduğunu bilmediğim kalabalıktı. Hala da bilmiyorum. Çoğunluk genç olduğu için bir pop konseri olduğunu falan sanıyorum. Çok da önemli değil.
1900 civarında Güveç'te idim. Yarım porsiyon çorba, bir tabak bulgurlu ve yoğurtlu pazı, yarım tabak alatlı pilavı ve elma kompostosu yuttum. Bunu onbeş dakkada becerdiğim düşünülürse ve eve dönmek için yola 2045'de çıktığımı da bilirseniz Güveç'te geçirdiğim bibuçuk saatte başlığı yemek olan pek hoş bir muhabbet ettiğimiz ortaya çıkar. Yediklerimizden, yemediklerimizden, yalan kaburga dolmalarından ve birçok başka şeyden bahsettik. Bugün sanırım oraya tekrar çıntar'a gideceğim.

Dönüşte pek ilginç bir şey olmadı. Sadece Öveçler 5. caddede, demirköprü'den sonra doncu Koray'ın orada ve Çukurambar içinde artık bolca olan ışıklardan sürekli yeşilken geçebildiğimi ve bu süreçte kendimi pek bir şanslı hissettiğimi belirtebilirim.
Yolun sonu şurada aşağıdaki gibi:




Eskişehir yolundan beytepe köprüsüne zıpladım, 70'le köprü üstünde dönebildiğimi gördükten sonra yeni Angora Bulvarı denen yoldan eve indim.

Sonra da bu yazıyı yazıp işi bitirecektim ama blogcu olmayınca Gökhan'la çok önemli işlere imza attık ve Anadolu için hayati tespitler yaptık. Mesela Gökhan'ın aklına neden Şaşmaz'ın ordan direk Ümitköy'ün bağlanmadığı gelmiş. Adam haritaya bakıp eline kalemi alıp direk bir çizgi çiziyor ve buraya yol niye yapmıyorlar diye kızıyor. Burada Gökhan'ın aslen Artvin'li olduğunu belirtmeliyim :D
Biraz inceleyince gördük ki adamımızın istediği yolun Ankara çayını geçmesi gerekiyormuş. Uydu görüntüsünden bakınca çay, güzel yapılmış bir asfalt yol gibi görünüyor. Gökhan'a yolun yapılması için -eğer öyle ise- geçilecek arazinin askeri arazi olması sorununun çözülmesi gerektiğini, sonra da peşkeş çekilecek bir arkadaş bulunmadan ihale edilmeyeceği gerçeğinin kabul edilmesi gerektiğini anlatırken aklıma şu soru takıldı: Bu Ankara çayı'nın temel kaynağı nedir?
Hemen kendi kendime cevabı buldum. Biz Ankara otururlarının sindirim sistemlerinin son ürünleri, aslında bu çayın asıl kaynağı. Tabii ki karşılıklı iki ödev yapmak istemeyen arkadaş , kendimize bu yaptıklarımızın nerelere gittiğini bulma oyunu türettik. Uzun uzun anlatmayacağım, önce iki baraja, sonra da Sakarya nehri taşımacığında Adapazarı'nın falan içinden geçerek Karadeniz'e sıçıyoruz arkadaşlar.
Tabii araştırmacı kişiliğimiz Ankara çayı'nın Çubuk barajından başladığını gördü. Dayanamayıp daha ötesini bıraktık. Ankara'lılar olarak barajlar arasını batırıyoruz.

Bugünü de mi anlatsam ki. Yolda gördüğüm insanlara başla selam verme görevinden malülen emekli edilmeyi istedim sabah ekmek almaya giderken. Malüliyetimin sebebi tahmin edileceği üzere birçok kişinin selamımı almamak için gözünü kaçırmasıydı. Önce bir inşaat işçisi amca aldı, sonra 8-10 adet sabah sporuna çıkmış insan kaçtı. Sonra bir adet ekmek almaya çıkmış insan yine gözlerini kaçırdı. Sonra bir kişiye arabasının içinden selamımı ulaştırabildim. Sonra yine bolca kaçışlar. Bu kararı sonra yeniden değerlendiririz sanırım.

8 yorum:

Çağlar dedi ki...

eryol 19/11/2006
şaşmaz-ümitköy kavşağı arası

O arada, askeri bir alan bulunmuyor. Ankara Çayı'nın her iki taraında da sivil yollar gözle görülüyor. Bağlantı yolu tam dik olmasa bile,çayı geçecek bir köprü yapılması ile bağlantı yollarına kavuşularak, İstanbul Yolu - Eskişehir Yolu bağlantısı yapılabilir. Tabi bu durumda, Batıkent-Konutkent bağlantısı da yapılmış oluyor ki, trafiğinin yoğun olacağını düşünüyorum. En azından, İstanbul yolu Şaşmaz kavşağından dönerek ilerleyen yol, Ankara Çayı'na varana dek yeterli genişlikte geliyor.

Evet Artvin'liyim, saat 12:00 den sonra idi ayrıca. O çay görüntüsü de, güzel bir askeri yol görüntüsü arzediyordu, zira gördüğüm bütün çaylar, nehirler mavi renklidir, Ankara Çayı ise fotoğrafta asfalt renginde akmaktadır. Eh, dedim, askeri yol, etrafını da ağaçlandırmışlar.

Netekim, gece gece güldük, eğlendik.

Bu çıntar nedir, onu bize açıklar mısın? En kısa sürede yutulması icap eden birşey ise, rejim planımı ona göre ayarlayayım :D

-ge

************

çıntar bir tür mantardır. iyisi kuzu etinden makbuldür. ayrıca da o yol açılırsa tabii ki hayat daha güzel olacaktır abi. kızma ha, eğleşmek için yazdımdı.

-cb

Çağlar dedi ki...

handeelibir 19/11/2006
@

Çok emek harcanmış bir yazı maşallah.
Benki yol bulma konusunda felaketimdir; bundan sonra bu yazıyı harita olarak kullanacağım :-)
Sıhhatler olsun :-)
Üşütme ama; şapka tak bari..
:P

Çağlar dedi ki...

vaveylaa 19/11/2006
Demek öyle

Sindirim sisteminizin son ürünlerini (o üç harfli kelimeyi kullanıpta kelime tasarrufu yapsak nolur sanki) bizim buraya (Adapazarı) kadar "akıtıyorsunuz" demekki.
Karşı taarruza geçelim de görün bakalım siz Ankaralılar:))
Sevgiler

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 19/11/2006
yapma vav...

o kadar kızdınız ki bütün şehir azimle çalışacaksınız ve,
sakarya nehrini tersine mi akıtacaksınız :D

kızma, şaka :)

Saygılar

Çağlar dedi ki...

vaveylaa 20/11/2006
Çokkk kızdım:))

Ne yani bir mucize olamaz mı :))
Gerçi bir mucize olacaksa hayatımda bunu "atık" için harcamayı asla düşünmem. Neyse tamam vazgeçtik biz eylemimizden.Korktuk sanmayın, ufak bir hesap hatası yaptım o kadar :))
sevgiler

Çağlar dedi ki...

dilaya 20/11/2006
:D

Ahhhh... aklıma ilk okuduğum yazın geldi, orda da Cebeci'ye berbere gitmiştin... Ramazan ayıydı sanırım... Bak tanışıklığımız bir saç uzama boyunu geçti...

Çağlar dedi ki...

caglarbilir 20/11/2006
evet evet

Dilay sen söyleyince gittim baktım arşivlere... 7.10.2006 tarihinde yazmışız.
http://caglarbilir.blogcu.com/1164840/

demek ki bibuçuk ay sonra traş olmuşuz yeniden. vay anasını. günlük tutmanın birilginç faydasını daha gördük, insanın kendine dair istatistikleri artıyor.

Çağlar dedi ki...

kevserbanu 21/11/2006
...

-Sonra yine bolca kaçışlar -demişsin ya.. Çok hoşuma gitti bu... Bu konuda bir yazı bekleriz senden şimdi biz :p